Her zaman dikkatimi çekerdi ama bu ara farkettim ki yüreğim iyice sıkışıyor ve çaresizlik hissim nefesimi zorluyor, ben de derdimi size açayım; yukarıdaki basit soru üzerinden konuyu irdeleyeyim istedim sevgili okuyucu.
Bu sezon hem Avrupa hem Türkiye zeytin sektörü, zeytin sineği nedeniyle büyük kayıp yaşadı. Çünkü zeytin sinekleri erken davrandı ve meyvelerde vuruklara yol açtı. Zeytin sinekleri nasıl davranır? Dişi sinekler larvalarını albenili zeytin danelerine yerleştirir. Danenin içinde büyüyen larva meyvenin içinde kendine galeri dediğimiz tüneller açarak beslenir, bu galerilerden giren hava da zeytinin hızla bozulmasına, yağ miktarının kısmen azalmasına ve yağın asitliğinin de yükselmesine yol açar.
Sonuçta zararlıdır! Mücadelesi doğru yapılmazsa bu yılki gibi zamanlarda ciddi ekonomik etkilere sahiptir.
Ayrıntılı bilgiye aşağıdaki bağlantıdan ulaşabilirsiniz:
http://www.tarimkutuphanesi.com/ZEYTIN_SINEGI_00249.html
Peki insan nasıl davranır? Önce kendine güvenli bir yer bulur ve barınak inşa eder, yerleşir. Sonra etrafındakileri yiyerek hayatına devam eder. Diğer insan toplulukları ile iletişime geçer ve sosyalleşir. Hatta küreselleşmiş, çağdaş insan ise ve ekonomik olarak işlerini de büyütmüşse seyahat etmeye başlar. Böylece ulaşım için kendine yollar açar. Bunu yaparken karşısına çıkan doğada ona engel teşkil eden ağaçları da keser. Sonuçta içinde yaşadığı ortamı ister istemez kirletir. Doğru şekilde eğitilmezse kendisinden sonra gelecek nesillere ciddi zarar verme potansiyeline sahiptir.
Türkiye'de zeytin ağacı sayısının 177 milyona çıktığı söyleniyor yetkililerce, buna seviniyorum ama bir yandan da sayıları binleri bulan asırlık zeytin ağaçları "istimlak" yani kamulaştırma adına kökleniyor veya kesiliyor... Aşağıdaki bağlantılara bakarak ne demek istediğimi anlarsınız...
https://gazetedokuzeylul.com/asirlik-zeytinleri-oduncu-satiyor/
http://www.canakkaleolay.com/Asirlik-zeytin-agaclari-BOTAS-39-in-kurb-45085
Takdir sizin...
2018'in bitmesine son 7 gün kalmış, gökyüzünde gezegenler bir ileri bir geri hareketleri ile bünyeleri allak bullak etmiş, tutulmalar ile kendimizi ve hayatı sorgulamışız, velhasıl yılsonu hesapları yapıyoruz... Hepimizin işi, gücü, ülke ekonomisi, siyasi ortam, dünyadaki akımlar, özel hayatlar ve daha birçok konu gündemlerimizi oluşturuyor. Aynı şeyler benim için de geçerli, ama önceliğim zeytin ağaçlarının kesilmesi... Sizi bilmem ama bu durum yüreğimi acıtıyor...
24 Aralık 2018 Pazartesi
14 Kasım 2018 Çarşamba
Dalgalanıp durulmayan piyasalara ithafen...
Zeytin sektörünü bilenler, takip edenler bir süredir olanların farkında ama buradan halkımızı da bilgilendirmek isterim. Günlerdir biz zeytincilerin gündeminde olan konular hasat, maliyetler ve fiyatlar...
İlk konu hasat biz üreticiler için bu yıl sıkıntılı geçiyor, neden derseniz ürün bazı bölgelerde var bazı bölgelerde neredeyse hiç yok... En azından Edremit Körfezi'nde geçen yılın neredeyse 1/3'ü kadar ürün var. Küresel ısınma zeytin ve zeytinyağı kalitesini olumsuz etkiledi. Zeytinliklerine bakım yapanlar bu yılı da iyi geçiriyor ama maliyetler nedeniyle zeytinlik bakımlarını ihmal edenlerin hali vahim.
İkinci konu maliyetler; girdiler olarak mazota, işçiliğe, elektriğe, suya kısacası herşeye gelen zamlar elbette üretime de yansıdı. Kabaca anlatmak gerekirse geçen yıl 10 TL'ye mal edilen ürün bu yıl %50 artışla 15 TL'ye üretilir hale geldi.
Üçüncü konu fiyatlar; natürel sızma zeytinyağını ele alırsak iki yıl önce sezonda 19 TL olan fiyat şu an 14 TL! Merak edenler borsa fiyatlarına bakabilir. Bir de sınırdan ülkemize neredeyse bedavaya giren ve kalitesi Allah'a emanet zeytinyağları konusu var ki hangi ucundan tutmaya kalksanız elinizde kalır. En iyisi hiç o konuya girmemek!...
Dünyada fiyat oluşumuna etki eden İspanya'da natürel sızma zeytinyağı üretici fiyatı 8 Kasım 2018'de 2.90€, İtalya'da 5.40€, Yunanistan'da 3.05€, Tunus'ta 2.48€. Artık hesabı siz yapın. İspanya dünyanın zeytinyağı üretiminin yarısını gerçekleştirdiği ve kooperatifleşme sistemiyle maliyetleri çok düşürdüğü, ayrıca Avrupa Birliği'nden aldığı destekler sayesinde fiyatları düşük tutabiliyor. Ancak İtalya gibi butik üretim modelini uygulayan ülkede fiyat daha yüksek. İncelemek isteyenler http://www.teatronaturale.it/strettamente-tecnico/borsino-dell-olio/08-11-2018.htm adresinden haftalık fiyat değişimlerini takip edebilir.
Burada üreticilere ve tüketicilere büyük sorumluluk düştüğü kanaatindeyim. Şöyle ki; üreticiler birlikte hareket ederek sahtekarlarla mücadele edebilir ve tek ses tek yürek olarak tağşişçilerin, fırsatçıların önünü kesebilir. En ufak bir çatlak bile sahtekarların ekmeğine yağ sürüyor.
Tüketicilerin de aşırı ucuz ürünler konusunda akıllı ve uyanık davranmaları, şüpheli ürünleri Alo 174 Gıda Hattı'na ihbar etmeleri hepimizin geleceği için çok büyük önem arz ediyor.
Konular sıkıcı tabi ama sorunlar oluştukları düzlemde çözülmez demiş Einstein. Zeytinyağı kraliçesi de her sorunun çözümü olduğuna inanan bir karakter...O nedenle bir adım geri gelip kendinizi müziğin sihirli gücüne bırakın benden size tavsiye...
Müzik ruhun gıdasıymış. Biz de sevgili Müzeyyen Senar'ın bu güzel şarkısıyla geceyi sonlandıralım o vakit...
Müzeyyen Abla kurtar bizi...
Yarın güzel bir güne uyanıp, sevgili arkadaşım Zeynep Delen'in de dediği gibi "Zeytinin gücü adına" diyelim.
İlk konu hasat biz üreticiler için bu yıl sıkıntılı geçiyor, neden derseniz ürün bazı bölgelerde var bazı bölgelerde neredeyse hiç yok... En azından Edremit Körfezi'nde geçen yılın neredeyse 1/3'ü kadar ürün var. Küresel ısınma zeytin ve zeytinyağı kalitesini olumsuz etkiledi. Zeytinliklerine bakım yapanlar bu yılı da iyi geçiriyor ama maliyetler nedeniyle zeytinlik bakımlarını ihmal edenlerin hali vahim.
İkinci konu maliyetler; girdiler olarak mazota, işçiliğe, elektriğe, suya kısacası herşeye gelen zamlar elbette üretime de yansıdı. Kabaca anlatmak gerekirse geçen yıl 10 TL'ye mal edilen ürün bu yıl %50 artışla 15 TL'ye üretilir hale geldi.
Üçüncü konu fiyatlar; natürel sızma zeytinyağını ele alırsak iki yıl önce sezonda 19 TL olan fiyat şu an 14 TL! Merak edenler borsa fiyatlarına bakabilir. Bir de sınırdan ülkemize neredeyse bedavaya giren ve kalitesi Allah'a emanet zeytinyağları konusu var ki hangi ucundan tutmaya kalksanız elinizde kalır. En iyisi hiç o konuya girmemek!...
Dünyada fiyat oluşumuna etki eden İspanya'da natürel sızma zeytinyağı üretici fiyatı 8 Kasım 2018'de 2.90€, İtalya'da 5.40€, Yunanistan'da 3.05€, Tunus'ta 2.48€. Artık hesabı siz yapın. İspanya dünyanın zeytinyağı üretiminin yarısını gerçekleştirdiği ve kooperatifleşme sistemiyle maliyetleri çok düşürdüğü, ayrıca Avrupa Birliği'nden aldığı destekler sayesinde fiyatları düşük tutabiliyor. Ancak İtalya gibi butik üretim modelini uygulayan ülkede fiyat daha yüksek. İncelemek isteyenler http://www.teatronaturale.it/strettamente-tecnico/borsino-dell-olio/08-11-2018.htm adresinden haftalık fiyat değişimlerini takip edebilir.
Burada üreticilere ve tüketicilere büyük sorumluluk düştüğü kanaatindeyim. Şöyle ki; üreticiler birlikte hareket ederek sahtekarlarla mücadele edebilir ve tek ses tek yürek olarak tağşişçilerin, fırsatçıların önünü kesebilir. En ufak bir çatlak bile sahtekarların ekmeğine yağ sürüyor.
Tüketicilerin de aşırı ucuz ürünler konusunda akıllı ve uyanık davranmaları, şüpheli ürünleri Alo 174 Gıda Hattı'na ihbar etmeleri hepimizin geleceği için çok büyük önem arz ediyor.
Konular sıkıcı tabi ama sorunlar oluştukları düzlemde çözülmez demiş Einstein. Zeytinyağı kraliçesi de her sorunun çözümü olduğuna inanan bir karakter...O nedenle bir adım geri gelip kendinizi müziğin sihirli gücüne bırakın benden size tavsiye...
Müzik ruhun gıdasıymış. Biz de sevgili Müzeyyen Senar'ın bu güzel şarkısıyla geceyi sonlandıralım o vakit...
Müzeyyen Abla kurtar bizi...
Yarın güzel bir güne uyanıp, sevgili arkadaşım Zeynep Delen'in de dediği gibi "Zeytinin gücü adına" diyelim.
1 Kasım 2018 Perşembe
Zeytinyağı Okuryazarlığı
Merhaba sevgili okurlar,
Kraliçeniz sessizliğini tarihi bir konu için bozdu ve yine yazdı :) Konu Sayın Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli'nin rekolte açıklamasında söylediklerinden esinlenerek çıktı. Kendisine bu tespiti için teşekkür etmeliyim. Bugün Apelasyon dergisinde yayınlandıktan sonra farkettim ki konu herkesin ilgisini çekiyormuş. Epey geri dönüşler aldım hem de çok olumlu :) Demek ki birinin çıkıp sade bir dille zeytinyağını anlatması gerekiyormuş. Ne diyeyim çok sevindim ve motive oldum. Yazmaya devam o zaman ;)
Ama önce bu gönderiye konu olan yazıyı sizlerle paylaşayım:
http://apelasyon.com/Yazi/913-zeytinyagi-okuryazarligi
Blogu takip etmeye devam edin ;)
Kraliçeniz sessizliğini tarihi bir konu için bozdu ve yine yazdı :) Konu Sayın Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli'nin rekolte açıklamasında söylediklerinden esinlenerek çıktı. Kendisine bu tespiti için teşekkür etmeliyim. Bugün Apelasyon dergisinde yayınlandıktan sonra farkettim ki konu herkesin ilgisini çekiyormuş. Epey geri dönüşler aldım hem de çok olumlu :) Demek ki birinin çıkıp sade bir dille zeytinyağını anlatması gerekiyormuş. Ne diyeyim çok sevindim ve motive oldum. Yazmaya devam o zaman ;)
Ama önce bu gönderiye konu olan yazıyı sizlerle paylaşayım:
http://apelasyon.com/Yazi/913-zeytinyagi-okuryazarligi
Blogu takip etmeye devam edin ;)
26 Temmuz 2018 Perşembe
Şamanlık maddeciliğe karşı...
Sevgili zeytin dostları,
Geçenlerde görüşlerine değer verdiğim bir dostum şöyle dedi: "Zeytin ağacının putlaştırılmasına karşıyım". Bu sözü beni nasıl etkilediyse, haftalardır kafamın içinde tekrar tekrar duyuyorum ve zaman zaman kendimi içimden ona cevap vermeye uğraşırken buluyorum. Geçen hafta okuduğum haber sonrası artık aklımdakileri yazıya dökmenin zamanı geldi dedim.
(https://www.birgun.net/haber-detay/dosya-edremit-korfezi-nasil-yok-ediliyor-kazdaglari-nin-imdat-cigligi-224233.html)
Önce başlığa açıklık getireyim. Bildiğiniz üzere "şamanlık" Kuzey ve Orta Asya'daki Türkler ile diğer kıtalardaki bazı topluluklar arasında günümüze dek süregelen doğaya tapma, doğaüstü ruhlara inanma temeline dayalı din. Maddecilik ise para, mal vb.ne çok önem vermek demek.
Yakın çevrem ve beni takip edenler çevreye, ağaçlara özelliklere zeytinlere olan düşkünlüğümü bilirler. Yıllardır kafa yorarım ne yapabilirim diye. İyice düşünüp taşındıktan sonra en etkili yolun sivil toplum örgütleri ve birlikte hareket etmekten geçtiğine karar verdim.
Ünlü atasözü "Bir elin nesi var, iki elin sesi var.".
https://www.dernekler.gov.tr/tr/AnasayfaLinkler/dernek-uye-sayilarinin-turkiye-nufusu.aspx
Türkiye istatistiklerine göre nüfusun %2.85'ini oluşturan kadınlardan biriyim. Hepsinin üyesi olmaktan gurur duyduğum derneklerin sayısı şimdilik iki elin parmakları kadar. Sayı, ailemin itirazlarına rağmen, her an artabilir :)
Zeytin ile ilgili sivil toplum örgütleri biraz daha ön planda son yıllarda zira son 16 yıldır zeytinleri coğrafyadan silmeye çalışanların sayısında artış var. Zeytindostu Derneği'nin yönetim kuruluna seçilip genel sekreterliğine getirildiğim günün akşamı zeytin yasası ile ilgili değişikliğe karşı yazı hazırlamam istendi. Elimden gelenin en iyisini yapmaya gayret ettim ve o yazıdan sonra anladım ki kelimeler gerçek bir güç ve doğru kullanıldığında çok etkili olabiliyor. 1 yıldan fazla bir zamandır Ege Bölgesi'nde olanları dikkatle izliyorum. Özellikle "kamu yararı" adına sadece zeytinler değil tüm ekosistem tahrip ediliyor. Yola, suya, enerjiye, madene de ihtiyaç var anlıyorum.
- Ama biz insanlar konforumuzu arttıracağız diye başka canlıların yaşamını yok etmeye hakkımız var mı?
- İnsan olarak şu koca evrende ne kadar alan kapladığımızı veya ömrümüzün kaç yıl olduğunu sanıyoruz?!
- 4.5 milyar yaşındaki dünya gezegeninin yanında iyi ihtimalle 100 yıllık insan hayatının lafı mı olur?!?!
- Bu kadar zor mu tasarruf etmek?
- Peki ya plastik kullanımını azaltmak?
- Veya daha çok toplu taşıma aracı kullanmak?
- Ya da ünlü kahveciye gittiğinizde kağıt bardak yerine kupada içeceğinizi içmek?
- Geri dönüşüm kutularına gerçekten geri dönüştürülebilir atıkları atmak?
- Kağıtları toplayıp kağıt üreticilerine vererek ağaçların kesilmesini önlemek?
- Çöpleri çöp kutularına atmak?
- Et tüketimini azaltmak?
Bu kadar ses çıkarmamın pek çok sebebi var. Size en basit ikisini hemen yazayım. Anlayanlar anlamayanlara da lütfen anlatsın!
1. 2030 yılında (yani çok uzak değil 12 yıl sonra) dünya nüfusunun yarısı (evet yanlış okumadınız YARISI) su kıtlığı yaşayacak. Türkiye etkilenmez sanmayın, neden adım başı baraj yapılıyor sanıyorsunuz?!
2. Şu an hissettiğimiz acayip iklim koşulları var ya, hani bir çok aşırı sıcak hava sonra da sel ve fırtına ile sonuçlanan yağmurlar, işte onların hepsi İNSAN kaynaklı!
Yani bu dünyada kendimize konforlu bir yaşam kuracağız diye uğraşırken cehennemimizi yavaştan inşa ediyoruz. Bu kötü haberdi.
İyi haber ise hepimiz elele verir, bilimi de yanımıza alıp toplu olarak çevremize duyarlı davranır, önlemler alırsak deyim yerindeyse "gezegeni kurtarabiliriz".
Ne yapabileceğinizi aşağıdaki siteden öğrenebilirsiniz.
http://www.kureselhedefler.org/
https://www.youtube.com/watch?v=rzO7xsLpxow
Her etki tepki uyandırır. Çevreciler, aktivistler, benim gibi düşünenler bu kadar ses çıkarıyorsak sebebi bazı gruplar paraya, mala, mülke aşırı değer verip bizim değerlerimizi tehdit ettiği içindir.
Uzun lafın kısası; zeytinin putlaştırılmasına karşı olanlara cevabım net!
Ben de maddenin (para, mal, mülk vb) putlaştırılmasına karşıyım!
Geçenlerde görüşlerine değer verdiğim bir dostum şöyle dedi: "Zeytin ağacının putlaştırılmasına karşıyım". Bu sözü beni nasıl etkilediyse, haftalardır kafamın içinde tekrar tekrar duyuyorum ve zaman zaman kendimi içimden ona cevap vermeye uğraşırken buluyorum. Geçen hafta okuduğum haber sonrası artık aklımdakileri yazıya dökmenin zamanı geldi dedim.
(https://www.birgun.net/haber-detay/dosya-edremit-korfezi-nasil-yok-ediliyor-kazdaglari-nin-imdat-cigligi-224233.html)
Önce başlığa açıklık getireyim. Bildiğiniz üzere "şamanlık" Kuzey ve Orta Asya'daki Türkler ile diğer kıtalardaki bazı topluluklar arasında günümüze dek süregelen doğaya tapma, doğaüstü ruhlara inanma temeline dayalı din. Maddecilik ise para, mal vb.ne çok önem vermek demek.
Yakın çevrem ve beni takip edenler çevreye, ağaçlara özelliklere zeytinlere olan düşkünlüğümü bilirler. Yıllardır kafa yorarım ne yapabilirim diye. İyice düşünüp taşındıktan sonra en etkili yolun sivil toplum örgütleri ve birlikte hareket etmekten geçtiğine karar verdim.
Ünlü atasözü "Bir elin nesi var, iki elin sesi var.".
https://www.dernekler.gov.tr/tr/AnasayfaLinkler/dernek-uye-sayilarinin-turkiye-nufusu.aspx
Türkiye istatistiklerine göre nüfusun %2.85'ini oluşturan kadınlardan biriyim. Hepsinin üyesi olmaktan gurur duyduğum derneklerin sayısı şimdilik iki elin parmakları kadar. Sayı, ailemin itirazlarına rağmen, her an artabilir :)
Zeytin ile ilgili sivil toplum örgütleri biraz daha ön planda son yıllarda zira son 16 yıldır zeytinleri coğrafyadan silmeye çalışanların sayısında artış var. Zeytindostu Derneği'nin yönetim kuruluna seçilip genel sekreterliğine getirildiğim günün akşamı zeytin yasası ile ilgili değişikliğe karşı yazı hazırlamam istendi. Elimden gelenin en iyisini yapmaya gayret ettim ve o yazıdan sonra anladım ki kelimeler gerçek bir güç ve doğru kullanıldığında çok etkili olabiliyor. 1 yıldan fazla bir zamandır Ege Bölgesi'nde olanları dikkatle izliyorum. Özellikle "kamu yararı" adına sadece zeytinler değil tüm ekosistem tahrip ediliyor. Yola, suya, enerjiye, madene de ihtiyaç var anlıyorum.
- Ama biz insanlar konforumuzu arttıracağız diye başka canlıların yaşamını yok etmeye hakkımız var mı?
- İnsan olarak şu koca evrende ne kadar alan kapladığımızı veya ömrümüzün kaç yıl olduğunu sanıyoruz?!
- 4.5 milyar yaşındaki dünya gezegeninin yanında iyi ihtimalle 100 yıllık insan hayatının lafı mı olur?!?!
- Bu kadar zor mu tasarruf etmek?
- Peki ya plastik kullanımını azaltmak?
- Veya daha çok toplu taşıma aracı kullanmak?
- Ya da ünlü kahveciye gittiğinizde kağıt bardak yerine kupada içeceğinizi içmek?
- Geri dönüşüm kutularına gerçekten geri dönüştürülebilir atıkları atmak?
- Kağıtları toplayıp kağıt üreticilerine vererek ağaçların kesilmesini önlemek?
- Çöpleri çöp kutularına atmak?
- Et tüketimini azaltmak?
Bu kadar ses çıkarmamın pek çok sebebi var. Size en basit ikisini hemen yazayım. Anlayanlar anlamayanlara da lütfen anlatsın!
1. 2030 yılında (yani çok uzak değil 12 yıl sonra) dünya nüfusunun yarısı (evet yanlış okumadınız YARISI) su kıtlığı yaşayacak. Türkiye etkilenmez sanmayın, neden adım başı baraj yapılıyor sanıyorsunuz?!
2. Şu an hissettiğimiz acayip iklim koşulları var ya, hani bir çok aşırı sıcak hava sonra da sel ve fırtına ile sonuçlanan yağmurlar, işte onların hepsi İNSAN kaynaklı!
Yani bu dünyada kendimize konforlu bir yaşam kuracağız diye uğraşırken cehennemimizi yavaştan inşa ediyoruz. Bu kötü haberdi.
İyi haber ise hepimiz elele verir, bilimi de yanımıza alıp toplu olarak çevremize duyarlı davranır, önlemler alırsak deyim yerindeyse "gezegeni kurtarabiliriz".
Ne yapabileceğinizi aşağıdaki siteden öğrenebilirsiniz.
http://www.kureselhedefler.org/
https://www.youtube.com/watch?v=rzO7xsLpxow
Her etki tepki uyandırır. Çevreciler, aktivistler, benim gibi düşünenler bu kadar ses çıkarıyorsak sebebi bazı gruplar paraya, mala, mülke aşırı değer verip bizim değerlerimizi tehdit ettiği içindir.
Uzun lafın kısası; zeytinin putlaştırılmasına karşı olanlara cevabım net!
Ben de maddenin (para, mal, mülk vb) putlaştırılmasına karşıyım!
4 Temmuz 2018 Çarşamba
Bakış açısını değiştirmek...
Merhaba sevgili takipçiler,
Seçimler bitti, ülkede taş üstünde taş kalmadı, yer yerinden oynadı. Seçimi kazananlar kazanmayanlara şiddetle (!) nispet yaptı. Sonuç olarak geçmiş oldu. Bu esnada güzel ülkemizde hayvanlara, çocuklara, kadınlara zulmedildi; belki de şu anda bile ediliyor ve biz sosyal medyada bağırmak dışında pek de birşey yapamıyoruz... Tablo çok üzücü ve umudumuzu korumamızı zorluyor... Ama yılmadan yola devam ediyoruz. Hayatı normale döndürebilmek için elimizden geleni fazlasıyla yapıyoruz.
Ben kendi adıma doğadan güç alıyorum. Zeytinler ve onlara yakın olmak beni ayakta tutuyor. Bu artık bilim insanları tarafından da kabul görüyor ve şehirlerde yaşayanlara ayda bir doğada zaman geçirmeleri öneriliyor. Bir diğer yöntem de "forest bath" yani "orman banyosu" yapmak. Aslında yapılan şey basitçe ormanın içinde yavaşça yürümek veya ormanın içinde bulunmak. Ağaçların ve doğanın gücünü hafife alanlara denemelerini öneririm. Kesinlikle farkı çok net hissedersiniz.
Çok basit bir önerim var. Edremit'e yolunuz düşerse yorgancılar çarşısına giden sokakta yaşlı bir çınar ağacının altında kafe var. Orada oturursanız ne demek istediğimi anlarsınız. Şehrin göbeğinde nefes alabileceğiniz özel noktalardan biridir ve o ağacın altında sıcaktan bunalmazsınız.
Gelelim bakış açısını değiştirmeye...
Bu yazının konusu esasen farklı bir bakış açısıyla zeytinliklere dikilen gözlerin sadece maden ya da enerji şirketlerine ait olmadığını ortaya çıkarmak. Kaçacak tek yerimiz ormanları, koruları veya bahçeleri de para hırsı uğruna katledenleri ifşa etmek!
Edremit Körfezi bana göre Türkiye'nin Toscana'sı olarak nitelendireceğim bir yer ve kendine has güzellikleri bünyesinde barındırıyor. 1980'li yıllarda gayet kendi halinde hem de çok keyifli, temiz, sakin bu bölge, 2000'li yılların başından itibaren dikkat çekmeye başladı. Eskiden Ayvalık'ın üç girişinden sonuncusunu geçtiğinizde öyle bir zeytin görüntüsü olurdu ki kendinizi zeytin denizinde ilerliyormuş gibi hissederdiniz. Hele Keremköy, Pelitköy yokuşlarından geçerken yeşil renk banyosu yapardı gözleriniz. Sonra ne oldu?! Önce yollar genişletilecek dendi ve zeytinlikler istimlak edilip kesilmeye başlandı. Neden? "Kamu yararı" için! Yollar genişleyince her yere evler, pardon villalar, dikilmeye başlandı; o canım zeytinlikler yerini sevimsiz, yılın sadece 1 bilemedin 2 ayı kullanılacak binalara bıraktı. İşin trajikomik kısmı ise bazı sitelerin reklamlarında "nefes" kelimesinin olmasıydı... Halbuki gün içinde oksijen ve temiz hava üreten ağaçtır, beton yığınları değil!...
Aşağıdaki fotoğraflar Karaağaç'a bağlı Artur adlı siteye giden yol üstünde çekildi. Yolun iki tarafı da zeytinlik iken, eski bir milletvekilinin para hırsı yüzünden beton yığını haline getirilmiş! Zeytinlik olan tarafın da her an imara açılabileceği söyleniyor...
Seçimler bitti, ülkede taş üstünde taş kalmadı, yer yerinden oynadı. Seçimi kazananlar kazanmayanlara şiddetle (!) nispet yaptı. Sonuç olarak geçmiş oldu. Bu esnada güzel ülkemizde hayvanlara, çocuklara, kadınlara zulmedildi; belki de şu anda bile ediliyor ve biz sosyal medyada bağırmak dışında pek de birşey yapamıyoruz... Tablo çok üzücü ve umudumuzu korumamızı zorluyor... Ama yılmadan yola devam ediyoruz. Hayatı normale döndürebilmek için elimizden geleni fazlasıyla yapıyoruz.
Ben kendi adıma doğadan güç alıyorum. Zeytinler ve onlara yakın olmak beni ayakta tutuyor. Bu artık bilim insanları tarafından da kabul görüyor ve şehirlerde yaşayanlara ayda bir doğada zaman geçirmeleri öneriliyor. Bir diğer yöntem de "forest bath" yani "orman banyosu" yapmak. Aslında yapılan şey basitçe ormanın içinde yavaşça yürümek veya ormanın içinde bulunmak. Ağaçların ve doğanın gücünü hafife alanlara denemelerini öneririm. Kesinlikle farkı çok net hissedersiniz.
Çok basit bir önerim var. Edremit'e yolunuz düşerse yorgancılar çarşısına giden sokakta yaşlı bir çınar ağacının altında kafe var. Orada oturursanız ne demek istediğimi anlarsınız. Şehrin göbeğinde nefes alabileceğiniz özel noktalardan biridir ve o ağacın altında sıcaktan bunalmazsınız.
Gelelim bakış açısını değiştirmeye...
Bu yazının konusu esasen farklı bir bakış açısıyla zeytinliklere dikilen gözlerin sadece maden ya da enerji şirketlerine ait olmadığını ortaya çıkarmak. Kaçacak tek yerimiz ormanları, koruları veya bahçeleri de para hırsı uğruna katledenleri ifşa etmek!
Edremit Körfezi bana göre Türkiye'nin Toscana'sı olarak nitelendireceğim bir yer ve kendine has güzellikleri bünyesinde barındırıyor. 1980'li yıllarda gayet kendi halinde hem de çok keyifli, temiz, sakin bu bölge, 2000'li yılların başından itibaren dikkat çekmeye başladı. Eskiden Ayvalık'ın üç girişinden sonuncusunu geçtiğinizde öyle bir zeytin görüntüsü olurdu ki kendinizi zeytin denizinde ilerliyormuş gibi hissederdiniz. Hele Keremköy, Pelitköy yokuşlarından geçerken yeşil renk banyosu yapardı gözleriniz. Sonra ne oldu?! Önce yollar genişletilecek dendi ve zeytinlikler istimlak edilip kesilmeye başlandı. Neden? "Kamu yararı" için! Yollar genişleyince her yere evler, pardon villalar, dikilmeye başlandı; o canım zeytinlikler yerini sevimsiz, yılın sadece 1 bilemedin 2 ayı kullanılacak binalara bıraktı. İşin trajikomik kısmı ise bazı sitelerin reklamlarında "nefes" kelimesinin olmasıydı... Halbuki gün içinde oksijen ve temiz hava üreten ağaçtır, beton yığınları değil!...
Aşağıdaki fotoğraflar Karaağaç'a bağlı Artur adlı siteye giden yol üstünde çekildi. Yolun iki tarafı da zeytinlik iken, eski bir milletvekilinin para hırsı yüzünden beton yığını haline getirilmiş! Zeytinlik olan tarafın da her an imara açılabileceği söyleniyor...
Bilimselliğe çok değer verdiğim için konuyu bir de şöyle açıklayayım:
- Zeytin ağacı 1000 yıllarca yaşar ve her zaman insanlığa hizmet etmiştir, eğer onu korursak bundan sonra da edecektir. Beton yığınları er ya da geç yıkılmaya mahkumdur.
- Zeytin ağacı gündüzleri yaptığı fotosentez sayesinde havayı temizler. Betonlar ve üzerinde açılan pencereler daha çok ısı yaratır, hele ki inşaat yıkım gibi durumlar varsa etrafa saçılan tozlar nedeniyle havayı kirletir.
- Ağaçlar bulundukları ortamın sıcaklığını birkaç derece düşürürler.
- Zeytin ağacı sadece insanlara değil, doğada yaşayan pek çok canlıya barınak ve gıda sağlar. Beton süreli olarak insanlara barınaktır, ancak gıda değildir.
- Zeytin ağacı yaş aldıkça yerine alışır ve daha sağlam köklenir, daha iyi ürün verir. Beton zamanla eskir, yıpranır ve sahibine de her yıl masraf çıkarır.
Şu an küresel ısınmadan en çok etkilenen ülkelerden biri Türkiye. Bugün termometre 37 derece Santigrad'ı gösterdi. Eğer gelişigüzel ağaçları kesmemiş olsaydık, bu kadar dramatik bir etkilenme olmayacaktı.
Karar sizin sevgili takipçiler! Ya 3 maymunu oynamaya devam edip "görmedik, duymadık, konuşmadık" diyeceğiz ya da hep birlikte ses çıkarıp "inşaat talanı"na dur diyeceğiz.
Saygılarımla.
6 Haziran 2018 Çarşamba
Zeytinciliğe meraklıysanız mutlaka okumanızı öneririm!
EDREMİT KÖRFEZİ ZEYTİN ve ZEYTİNYAĞI ÜRETİCİLERİ
DERNEKLER FEDERASYONU
(EKZZÜF) tarafından düzenlenen Edremit Körfezi Zeytin Üreticileri ve 24 Haziran
2018 genel seçimleri Balıkesir Milletvekili Adayları Buluşma Toplantısı
06 Haziran 2018 - Burhaniye
Sayın milletvekili adaylarımıza, düzenlemiş olduğumuz bu tanışma
toplantısına katıldıkları için federasyonumuz ve temsil ettiği Edremit Körfez
Bölgesi zeytin ve zeytinyağı üreticileri adına teşekkürlerimizi sunarız.
EKZZÜF AMAÇ VE HEDEFLER
Amacı Edremit Körfezi’nde zeytin tarımını her açıdan sistematik
bir hale getirmek olan EKZZÜF bundan bir sene önce Edremit Körfezinde yer alan
6 zeytin üreticileri derneğinin bir araya gelmesi ile kurulmuştur (Burhaniye,
Havran, Edremit, Gömeç, Ayvalık, Küçükkuyu) ve bölgemizde yer alan zeytin
üreticilerini temsil etmektedir. EKZÜF, ülkemiz ve bölgemiz adına stratejik
ürünlerden biri olan zeytini en uygun biçimde değerlendirmek ve yöremizde
binlerce yıldır sürdürülebilir bir ekonomi sağlayan bu sektörün dünya
standartları seviyesine yükseltilebilmesi için yola çıkmıştır. Zeytin sadece tarım ürünü değil aynı zamanda özellikle
zeytinyağı ve ayrıca sabun, pirina gibi yan ürünler sayesinde sanayi ürünleri
olarak da temel insani ihtiyaçlara cevap verdiği için devletimizde zeytin ve
zeytinyağını stratejik bir ürün olarak görmektedir.
Bu bağlamda ürünümüzü değerlendirmeye ve insanımıza
kaliteli zeytin, zeytinyağı sunmaya ve ayrıca Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın
2023 Turizm Stratejik Raporu’nda önerdiği zeytin turizmi aracılığıyla da
ekonomik gelir kazandırmaya talibiz.
Edremit Körfezi 27.12.2007’de TBMM raporunda (EK-1)
adı geçen turizm gelişim koridorlarından ilki olan “Zeytin Koridoru”nun
kalbinde yer almaktadır. 2000’li yılların başından itibaren gastronomi ve
turizm konuları dünya ekonomisinde hatırı sayılır bir yere gelmiştir. 2016
yılı Aralık ayında İzmir’de gerçekleştirilen Gastronomi Turizmi Kongresi’nde
bir araştırmacının söylediği üzere dünyada sadece yerel tatları keşfetmekle
ilgilenen ve sınırsız harcamaya eğilimli 1 milyon turist bulunmakta ve bu
rakamın gelecekte artması öngörülmektedir. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın
yayınladığı Türkiye’nin Stratejik Raporu’na göre 2013’te 40 milyonun üzerinde
turist, yaklaşık 50 milyar $ dış turizm geliri ve turist başına 1000 $ harcama
tahminlenmiştir. Ülkemizde yaşanan birtakım olumsuzluklar ve OHAL nedeniyle
bu rakamlara ulaşılamamış olsa da irade sayesinde Türk ulusunun 2023’e kadar
bu hedeflere ulaşması mümkündür.
|
TANIMLAR
Zeytinlik tanımını yaparken, üzerinde zeytin tarımı yapılan tüm
arazilerin akla gelmesi gerekmektedir. AB'de kullanılan tarımsal alan tanımının
genel anlamda ülkemize adapte edilmesi bu tanımı daha da kuvvetlendirecektir.
Zeytin yeryüzünde meyve veren en uzun yaşam süresine sahip meyve ağacıdır.
Günümüzde 3000 yaşında ürün vermeye devam eden ulu zeytin ağaçları
bulunmaktadır. Zeytinyağı tamamen doğal ve hiç bir kimyasal işleme tabi
tutulmadan zeytinin sadece sıkılmasıyla elde edilen zeytin meyvesinin suyudur.
Başka hiçbir bitkisel yağ rafine edilmeden tüketilemez. Tüm dünyadaki tıbbi
çalışmalarda insan sağlığına en faydalı doğal yağ olarak ilan edilmiş, gerek
kalp ve damar sağlığına ve gerekse kansere karşı önleyiciliği tespit edilip
kanıtlanmıştır. Dünyadaki gelişmiş ülkelerde zeytinyağı tüketimi hızla artarak
devam etmekte ve ünlü Akdeniz diyetinin ayrılmaz bir parçası olarak
kullanılmaktadır.
ZEYTİNCİLİK SEKTÖRÜNÜN TEMEL SORUNLARI
EKZZÜF olarak yöremize ait ve diğer bölgelerde de yaşanmakta olduğunu
bildiğimiz sorunların kritik öneme sahip olanlarını aşağıda sizlerle paylaşmak
istedik. Ancak öncelikle şunun bilinmesini isteriz ki ülke menfaatleri
açısından zeytin üreticisi daima devletinin ve hükümetinin yanında olmuş,
sorunun bir parçası olmak yerine çözümün bir parçası olmayı gözetmiş ve
gözetmektedir. Sektörün işleyişinin bir sistem dahilinde oluşturulacak
yeni uygulamalarla, yöntemlerle, eğitim çalışmalarıyla ve tüm taraflarıyla bir
bütün olarak düşünülmesi gerekmektedir.
Zeytin
Yetiştiriciliğinin Sorunları
Zeytinlik alanlarda
üretimi kısıtlayıcı ve doğayı tahrip edici uygulamaların (yapılaşma,
madencilik, vb.) oluşturduğu tehlike, sürdürülebilir ekonominin tahribi ve
yöredeki istihdamın kaybolması anlamlarına da gelmektedir. Bugün bulunduğu
topraklarda sınırlı rezervlerde çıkartılan 1 ton mermerin satış fiyatı USD 500
iken binlerce yıl üretimi yapılabilecek 1 ton zeytinyağının satış fiyatının USD
3200 olması konuyla ilgili genel bir fikir verebilir. Yöremizde yer alan
zeytinliklerin genelde tepelik arazilere dağılmış olması farklı ürünlerin
tarımının yapılmasını engellemektedir.
Bu alanların tahribi söz konusu olduğunda geçimini bu sektörden sağlayan
köylü ve çiftçimizin istihdam sorunu ile karşı karşıya kalacağını da düşünmek
gerekmektedir. Bu nedenle zeytin ve
zeytin yağı üreticileri olarak geçerliliği devam eden 3573 no'lu Zeytincilik
kanununun değiştirilmeden korunmasını talep ediyoruz.
OECD 2011 yılından beri “Daha İyi Yaşam Endeksi”
adında bir web sitesinde çeşitli ölçütlere göre ülkeleri sıralamaktadır.
Çevre konusuna gelindiğinde Türkiye’nin karnesi çok zayıftır. Hava kirliliği
göstergesinde Türkiye 38 ülke arasında 33. sırada; genel olarak çevre
konusuna göre 38 ülke sıralandığında Türkiye 10 üzerinden 2 alarak 37. sırada
bulunmaktadır. Rakamlar 2060 yılına kadar erken ölüm oranlarının artacağını
ve çocuklar ile yaşlıların kötü çevre koşullarından olumsuz etkilenerek
akciğer, kalp rahatsızlıkları ile astım, kanser gibi hastalıklara yakalanarak
ciddi sorunları beraberinde getireceğini öngörmektedir. Bildiğiniz üzere
Edremit Körfezi havasının temizliği ile ünlü ve sırf bu özelliğinden ötürü
özellikle akciğer rahatsızlığı olan kişilerin göç ettiği bir yerdir. Zeytin
ağaçlarına ve çevreye zarar verecek her türlü yatırım, kısa vadede ekonomik
olarak kazanç sağlayacak olsa bile, uzun vadede insanlarımıza onarılması güç
zararlar getirecektir.
|
İmara
açık ya da imarsız alanlarda gerçekleştirilen izinsiz zeytin ağacı
kesimlerinin ve zeytinlik alanlarda küçük/büyük baş hayvan sokulmasına
ilişkin cezaların caydırıcı olacak şekilde arttırılması ve yazılı şikayetten
bağımsız olarak uygulanması zeytinlik alanlara yapılan saldırıların önüne
geçilmesinde yardımcı olacaktır. İmara açık zeytinliklerde ağaçların kesilmeden
kabaklanma yapılarak sökülmesi ve kontrol altında bu işlemin
gerçekleştirilmesi, sonrasında da gösterilecek başka yerlere dikimi ise imar
nedeniyle oluşabilecek istenmeyen üretim kayıpların önüne geçebilecektir.
Zeytin Hırsızlığı
zeytinlik sahiplerinin başlıca sorunlarındandır ve son yıllarda ciddi oranda
artmıştır. Zeytinlik sahipleri ile hırsızlar karşı karşıya getirilmeden sorun
çözülmelidir. Zarar görenin şikayetine bakılmaksızın hırsızlık ve küçük/büyük
baş havyan zararları ele alınmalıdır. Her çeşit zeytin alış ve satışı
belediyelerin gösterdiği denetimli alanlarda yapılmalıdır.
Zeytin zararlıları ile mücadelede organik ilaçların kullanımı için, bilimsel ve toplu
olarak hareket edilmesi yönünde Tarım il ve ilçe müdürlükleri ile yerel
yönetimlerin ortak desteğini temenni ediyoruz. Zeytin sineğine karşı uçakla
yapılacak olan mücadele bu konuda gerek maddi gerekse uygulama olarak büyük
önem taşımaktadır.
Zeytin ve Zeytinyağı
primlerinin yetersiz kalması ve üreticinin her
gün artan işçilik ve gübre maliyetlerini karşılamakta sıkıntı yaşaması
zeytinlik bakımlarını aksatmakta ve üründe istenmeyen verim düşüşüne neden
olmaktadır. Avrupa Birliği’nin yayınladığı 2012 yılına ait bir raporda zeytin
uzun ömürlü, ekonomik eğilimler göz önüne alındığında sert ve sabit üretim
maliyetleri taşıyan ancak aynı zamanda biyoçeşitlilik, doğayı ve toprağı koruma
özelliklerine sahip olduğu için “vazgeçilmez” bir ağaç olarak tanımlanmaktadır.
Zeytin ve zeytinyağında pirim sisteminin Avrupa Birliği’nde olduğu gibi üretim
miktarına dayalı olarak bir standart formül ile hesap edilmesi, her sene gözden
geçirilmesi ve AB kalite standartlarına çekilmesi üretimde verim artışı
sağlayacaktır.
Zeytin hasadının mekanizasyonunun teşvik kapsamına alınması hem maliyetleri düşürecek hem
de daha kaliteli bir üretime neden olacaktır.
Zeytin Sanayi ve İç-Dış
Pazarlama Sorunları
Zeytincilikle ilgili üretim
tesisleri, gerek yemeklik zeytin ve gerekse zeytinyağı, sezonluk olarak
çalışmaktadır ve yaklaşık 3-4 ay süren işletme faaliyetleri sonunda bir sonraki
seneye kadar atıl kalmaktadır. Bu tesislerin sene boyunca kullanımını sağlayacak
ve yapılan yatırımı çürütmeyecek çözümler üzerinde çalışmanın sağlanacak
istihdam açısından da önemli olduğunu düşünmekteyiz. Ayrıca bu tesislerde kimya
mühendisi ve doktor istihdamı mecburiyeti olmamalıdır çünkü 12 ay boyunca
çalışan işletmeler değillerdir. Karasu probleminin çözümü AB'de yürürlükte olan regulasyonların bizde
de uygulanması olacaktır.
Lisanslı depoculuğun
devreye sokulmasının öneminin farkındayız ve bir an önce bu konuda gerekli
adımların atılması ile lisanslı depoculuğun hayata geçirilmesi taraftarıyız.
Tağşiş yapan
firmaların ve satın alan firmaların tespit sonrası ilan edilerek gerekli cezai
uygulamaların caydırıcı seviyeye getirilmesi sektörün bu tip sahtekarlardan
temizlenmesi için önem arz etmektedir.
Zeytinyağı üreticisi olupta
AB ülkelerine vergisiz satış yapamayan tek ülke Türkiyedir. AB
tarafından ülkemiz zeytinyağı ürünlerine uygulanan ağır vergi yükünün
kaldırılması ihracatı teşvik açısından son derece önemlidir. AB tarafından
Naturel Sızma Zeytinyağında uyguladıkları gümrük vergisi 100kg'da 124,5
Euro/kg, rafine ve riviera zeytinyağında ise 100kg'da 134,6 Euro/kg. Buna
karşılık halen daha yürürlükte olan Gümrük Birliği anlaşmasına göre AB
ülkelerinden 50.000 Ton nebati yağı sıfır gümrük vergisi uygulayarak
almaktayız.
SONUÇ
En başta da
belirttiğimiz üzere zeytin ve zeytinyağı ülkemizin stratejik bir ürünüdür ve
3.5 milyar dolar nebati yağ açığı olan ve her sene bu açığı artan ülkemizde bu
kadar sorunu olan sektörümüzün sorunlarının bir sistem dahilinde çözüme
kavuşturulması esas teşkil etmektedir. Bu vesile ile halen yürürlükte olan 3573
no'lu Zeytincilik kanuna sahip çıkmanız konusunda zeytin/zeytinyağı üreticileri olarak sizlere
güvenimiz tamdır.
Davetimize kulak verip
katılan tüm milletvekili adaylarımıza seçimlerde başarılar diliyoruz,
seçimlerin memleketimize istikrarlı, güzel günler getirmesini temenni ediyoruz.
EDREMİT KÖRFEZİ ZEYTİN
VE ZEYTİNYAĞI ÜRETİCİLERİ DERNEKLER FEDERASYONU
4 Haziran 2018 Pazartesi
Çok yalnızım be Atam!...
Aklıma Komser Şekspir filminde Kadir İnanır'ın ünlü repliği geldi. Ağlayarak Atatürk büstüne yaşlı gözlerle bakar ve bu cümleyi söyler ünlü oyuncu. Son zamanlarda hissiyatım böyle...
Bu aralar okuduğum şahane bir kitap var. İlknur Güntürkün Kalpakçı'nın.
Bu aralar okuduğum şahane bir kitap var. İlknur Güntürkün Kalpakçı'nın.
Atatürk'ün doğayla ilgili yaptıklarını okudukça hem umutlanıyorum hem de geldiğimiz duruma üzülüyorum. Çünkü böylesine doğa aşığı bir liderin mirasını bu kadar hoyratça yok etmeye ve kısa vadeli kazanç uğruna geri dönüşü olmayan zararlar vermeye heves yöneticileri gördükçe sinirlerime hakim olamıyorum!
Kitaba geri dönecek olursak, Atatürk'ün doğa ve insan sevgisine, ilerigörüşlülüğüne, bilimselliğe verdiği öneme dair çok güzel anılar yer alıyor. Atatürk'ün Orman Çiftliği'ni nasıl kurduğunu, Ankara'nın bozkırdan adeta bir cennet bahçesine dönüşünün muhteşem hikayesini hem yakınlarından hem de yabancı yazarlardan okuma şansına erişiyorsunuz.
Atatürk'ün çoğunlukla yaz-kış yeşil kalan, çiçekli olan ağaçları, büyük ağaçlardan çok, dallarının ve yapraklarının her yıl nasıl büyüdüğünü gördüğü ağaçları tercih etmesi de ilginç bir ayrıntı oldu benim için. Zeytin de Atatürk'ün özel önem verdiği ağaçlardanmış zaten.
Biz Edremit Körfez Zeytin Üreticileri Dernekleri Federasyonu olarak zeytinliklerin geleceği konusunu çok önemsiyoruz ve bu yüzden de Balıkesir milletvekili adaylarını Burhaniye Ticaret Odası'nda 6 Haziran Çarşamba günü saat 14'te toplantıya çağırdık. Sektörle ilgili görüşlerimizi ve önerilerimizi bildireceğiz. Yolunuz bizim taraflara düşerse bekleriz.
Benim gibi kitap meraklısıysanız mutlaka okumanızı öneririm. Okuması çok keyifli bir eser kaleme almış İlknur Hanım. Yine kitaptan ünlü yazar Rıfat Ilgaz'ın şiiriyle sözlerimi sonlandırmak isterim.
"Yaşayıp gidiyoruz bir arada, meşe, köknar, kayın.
Bırakın kentlerinizi, biraz da aramızda yaşayın.
Varsın derin olsun köklerimiz, yükselmek için yarış bizde.
Görülmüş mü ağacın ağaca kıydığı
Sevgiyle yaşamak, barış bizde..."
27 Mayıs 2018 Pazar
Zeytinin gözyaşları...
Bugünlerde ülke gündeminde 24 Haziran 2018 genel seçimleri var. Nereye baksanız, gitseniz konuşulanların hemen hemen %95'i seçimlerle ilgili... Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak tabi beni de ilgilendiriyor seçimler ve sonrasında olacaklar. Ancak cumhurbaşkanlığı adaylarının seçim vaatlerine baktığımda dikkatimi çeken bir ayrıntıyı sizlerle paylaşmadan edemeyeceğim.
Türkiye Cumhuriyeti'nin önümüzdeki dönemde cumhurbaşkanlığına talip olan adayların hiçbiri "çevre" konusuna değinmemiş... Diyeceksiniz ki adalet, eğitim, kadın-erkek eşitliği, ekonomi gibi konular dururken sıra ona gelmemiştir... Tamam size göre ve görülen o ki toplumun çoğunluğuna göre de çevre çok önemli değil. Ancak üzerinde yaşadığımız topraklara borcumuz olduğunu ve Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk'ün doğaya olan hassasiyetini hatırlatmak isterim...
Bu aralar İlknur Güntürkün Kalpakçı'nın "Doğa ve Çevre Anlayışıyla Atatürk - Çevre Felaketi ve Atatürk'ün Öngörüsü" adlı kitabını okuyorum. Okudukça daha çok duygulanıyorum. Türkiye'nin 1980'de dünyanın en fazla ormanı olan 33. ülkeyken, son yıllarda İran'dan sonra dünyada ormanlarını en fazla tüketen 2. ülke konumuna geldiğini; Türkiye'nin %75'inin erozyona maruz kaldığını öğrenmek; OECD raporuna göre bu kuruluşa bağlı 38 ülke içinde çevre konusunda 10 üzerinden 2 puanla 37. sırada yer alıp geleceğimizi deyim yerindeyse mahvettiğimizi görmek içimi acıtıyor!...
Atatürk'ün cumhuriyetin ilk yıllarında Ankara gibi adeta çöl olarak nitelendirilen bir şehri nasıl ağaçlandırdığını ve tüm dünyanın gıpta ettiği bir başkente döndürdüğünü okudukça O'na olan hayranlığım yine arttı. O'na layık gençler olmak için bu durum ve koşullarda dahi görevimiz Türk bağımsızlık ve cumhuriyetini sonsuza dek korumak ve savunmaktır. Bu ülke topraklarındaki ağaçlar ve ormanlar da bu gruba dahil!
Neden bu yazıyı yazdığıma gelince; ne yazık ki çıkar gruplarının özellikle zeytinlik alanlara olan iştahının kabardığına dair söylentiler geliyor yine kulağımıza... Ağaçlarımıza, ormanlarımıza, doğamıza sahip çıkmamız lazım...
Yoksa sadece zeytin değil tüm doğal yaşamı kısa vadeli çıkarlar için yok etmekle kalmayacağız, geleceğimizi de zarara uğratacağız...
Türkiye Cumhuriyeti'nin önümüzdeki dönemde cumhurbaşkanlığına talip olan adayların hiçbiri "çevre" konusuna değinmemiş... Diyeceksiniz ki adalet, eğitim, kadın-erkek eşitliği, ekonomi gibi konular dururken sıra ona gelmemiştir... Tamam size göre ve görülen o ki toplumun çoğunluğuna göre de çevre çok önemli değil. Ancak üzerinde yaşadığımız topraklara borcumuz olduğunu ve Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk'ün doğaya olan hassasiyetini hatırlatmak isterim...
Bu aralar İlknur Güntürkün Kalpakçı'nın "Doğa ve Çevre Anlayışıyla Atatürk - Çevre Felaketi ve Atatürk'ün Öngörüsü" adlı kitabını okuyorum. Okudukça daha çok duygulanıyorum. Türkiye'nin 1980'de dünyanın en fazla ormanı olan 33. ülkeyken, son yıllarda İran'dan sonra dünyada ormanlarını en fazla tüketen 2. ülke konumuna geldiğini; Türkiye'nin %75'inin erozyona maruz kaldığını öğrenmek; OECD raporuna göre bu kuruluşa bağlı 38 ülke içinde çevre konusunda 10 üzerinden 2 puanla 37. sırada yer alıp geleceğimizi deyim yerindeyse mahvettiğimizi görmek içimi acıtıyor!...
Atatürk'ün cumhuriyetin ilk yıllarında Ankara gibi adeta çöl olarak nitelendirilen bir şehri nasıl ağaçlandırdığını ve tüm dünyanın gıpta ettiği bir başkente döndürdüğünü okudukça O'na olan hayranlığım yine arttı. O'na layık gençler olmak için bu durum ve koşullarda dahi görevimiz Türk bağımsızlık ve cumhuriyetini sonsuza dek korumak ve savunmaktır. Bu ülke topraklarındaki ağaçlar ve ormanlar da bu gruba dahil!
Neden bu yazıyı yazdığıma gelince; ne yazık ki çıkar gruplarının özellikle zeytinlik alanlara olan iştahının kabardığına dair söylentiler geliyor yine kulağımıza... Ağaçlarımıza, ormanlarımıza, doğamıza sahip çıkmamız lazım...
Yoksa sadece zeytin değil tüm doğal yaşamı kısa vadeli çıkarlar için yok etmekle kalmayacağız, geleceğimizi de zarara uğratacağız...
19 Mayıs 2018 Cumartesi
Gencim, sporu severim. Doğal olarak bugün benim bayramım :)
Neredeyse 1 yıldır sesim çıkmamışken bir anda bu gönderi de neyin nesi demeyin millet! :) Açıklayacağım.
Birincisi; blogumla haşır neşir olmamış olsam da sosyal medyada takip edenler bilir; çılgın bir tempoda geçiyor 2018. Şikayetçi miyim?! Aksine çok keyif alıyorum yaptığım her işten.
İkincisi; Zeytindostu Derneği uğur mu getirdi nedir bilmem, zeytinle ilgili başka derneklerin de yönetim kurullarına girdim. Yani kesişim kümesi elemanı gibi geziyorum bu aralar :) Şikayetçi miyim?! Hayır! :)
Üçüncüsü; her gün yepyeni güzel bilgiler öğreniyorum. Evet içimizi acıtan, canımıza okuyan haberlerle dolu bir dünyada yaşasak da etki tepkiyi yaratır misali, çok güzel gelişmeler de yaşanıyor etrafımızda.
Dördüncüsü; artık paylaşmazsam çatlarım durumuna geldiğim için bloguma tekrar yazmaya karar verdim. Arayı açmamayı umuyorum ;)
Gelelim bugüne...
19 Mayıs Atatürk'ü anma, gençlik ve spor bayramı bugün. Her zaman genç, çocukluğumda yüzme, basketbol, voleybol, tenis kurslarına gidip nihai sakatlanmama kadar tenis oynamış, sonra gönlünü yogaya kaptırmış, sporu seven bir birey olarak haliyle bugün benim günüm! :D
İki çift laf edeyim istedim.
Canım, tek önderim Mustafa Kemal Atatürk'ün aşağıda paylaştığım veciz sözünden feyz alırım şu hayatta.
Şikayet etmek insana dair çok olağan bir durum; ancak yine insanın memnun olmadığı durumu düzeltecek gücü, iradesi de var. Bu olgudan hareketle hayatta hep çalışmayı amaç edindim. Rahmetli Hacı dedem Halit Oktay "Çalışmak da bir çeşit ibadettir." dermiş. Belki de ondandır bu kadar çalışmaya düşkün olmam. Sanki sürekli çalıştıkça hayallere, güzelliklere, mutlağa, evrene yaklaşıyormuşum hissine kapılıyorum.
Neyse kısaca geçtiğimiz 1 yılı özetlemek gerekirse;
- DOKTAY Tarım Gıda Turizm Danışmanlık Ltd Şti adlı şirketimiz gün geçtikçe daha güzel işlere imza atıyor.
- Geçtiğimiz sezon gayet iyi üretim yaptık. Satışlar çok şükür iyi gidiyor. Ama çok isterseniz
www.ethembey.com adresine bir uğrayın derim ;)
- Geçen yıl Olive Japan'a katılarak jüri üyesi olarak ilk kez dünyaya açılmamın ardından bu yıl hem Olive Japan için Tokyo'ya hem de organik zeytinyağı yarışması olan Biol'e çağırıldım.
İtalya'da Bari'de gerçekleşen yarışma yine çok verimli ve eğitici geçti. Yine dünyanın çeşitli
yerlerinden konusunda son derece başarılı uzmanlarla tanıştım ve birlikte tadımlara katıldım.
- Zeytindostu Derneği bünyesinde 15. Ortak Akıl Toplantısı'nı düzenledik. http://zeytindostu.org.tr/ortak-akil-ve-guc-birligi-toplantisi-sonuc-bildirgesi.html
- Zeytin yasasına dair görüş almak üzere Bilim, Sanayi, Teknoloji Bakanı'nın çağırdığı toplantıya Zeytindostu Derneği'ni temsilen katıldım. İlk kez bu kadar üst düzey bir toplantıda Zeytindostu'nu temsil etmekten gurur duydum.
- 26 Şubat'ta Yaşar Üniversitesi Gastronomi Bölümü öğrencileri ve meraklılarına zeytinyağını ve mutfakta zeytinyağının önemini anlattım.
- 4 Mart'ta üyesi olmaktan gurur ve onur duyduğum Soroptimistlerin İstanbul Balat'taki Kültür Evi'nde "Zeytini Anlamak" adlı sunumumu gerçekleştirdim. Neredeyse çatıları delecek şiddetteki yağmura rağmen salon doldu, taştı. Harika bir gündü! :)
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nde Namık Kemal Üniversitesi'nin davetlisi olarak "Tohumculukta Kadın Eli" adlı programda bir konuşma yaptım. Yine gençlerle ve müthiş bir kalabalığa hitap etmekten onur ve mutluluk duydum.
- Zeytindostu'nun 11 yıldır düzenlediği "Zeytinyağının Oskarları" olarak bilinen yarışmanın yağlarının tadımını Nisan ayının başında Muğla'daki Türkiye'nin yüz akı tesisimiz olan Duyusal Analiz Laboratuvarı'nda değerli tadımcılarla gerçekleştirdik.
- Törende seyahatim nedeniyle bulunamasam da Zeytindostu'nun 11. Zeytinyağı Kalite yarışmasının ödül töreni Gaziantep'te büyülü bir ortamda yapıldı.
- 9-12 Mayıs 2018 tarihlerinde Fuar İzmir'de yapılan OlivTech'te hem Zeytindostu Derneği'nin hem de Ethem Bey Zeytinyağları adına Burhaniye Ticaret Odası stantlarında aktif olarak görev aldım.
Özel Eraslan Okulları'nın çok afacan, tatlı mı tatlı, akıllı mı akıllı öğrencileriyle önce zeytinyağı tattık. Sonra Zeytindostu Çocuk logolu çantalar boyadık.
Şöyle bir bakınca epey de iş yapılmış :) Ama daha Mayıs ayındayız. Yapılacak pek çok iş ve sırada bekleyen projeler var. Takibe devam etmenizi öneririm gençler ve genç hissedenler... Çünkü Zeytinyağı Kraliçesi çalışmaya ara vermiyor!... :)
En kısa zamanda görüşmek dileğiyle...
Sevgi ve saygılarımla
Birincisi; blogumla haşır neşir olmamış olsam da sosyal medyada takip edenler bilir; çılgın bir tempoda geçiyor 2018. Şikayetçi miyim?! Aksine çok keyif alıyorum yaptığım her işten.
İkincisi; Zeytindostu Derneği uğur mu getirdi nedir bilmem, zeytinle ilgili başka derneklerin de yönetim kurullarına girdim. Yani kesişim kümesi elemanı gibi geziyorum bu aralar :) Şikayetçi miyim?! Hayır! :)
Üçüncüsü; her gün yepyeni güzel bilgiler öğreniyorum. Evet içimizi acıtan, canımıza okuyan haberlerle dolu bir dünyada yaşasak da etki tepkiyi yaratır misali, çok güzel gelişmeler de yaşanıyor etrafımızda.
Dördüncüsü; artık paylaşmazsam çatlarım durumuna geldiğim için bloguma tekrar yazmaya karar verdim. Arayı açmamayı umuyorum ;)
Gelelim bugüne...
19 Mayıs Atatürk'ü anma, gençlik ve spor bayramı bugün. Her zaman genç, çocukluğumda yüzme, basketbol, voleybol, tenis kurslarına gidip nihai sakatlanmama kadar tenis oynamış, sonra gönlünü yogaya kaptırmış, sporu seven bir birey olarak haliyle bugün benim günüm! :D
İki çift laf edeyim istedim.
Canım, tek önderim Mustafa Kemal Atatürk'ün aşağıda paylaştığım veciz sözünden feyz alırım şu hayatta.
Şikayet etmek insana dair çok olağan bir durum; ancak yine insanın memnun olmadığı durumu düzeltecek gücü, iradesi de var. Bu olgudan hareketle hayatta hep çalışmayı amaç edindim. Rahmetli Hacı dedem Halit Oktay "Çalışmak da bir çeşit ibadettir." dermiş. Belki de ondandır bu kadar çalışmaya düşkün olmam. Sanki sürekli çalıştıkça hayallere, güzelliklere, mutlağa, evrene yaklaşıyormuşum hissine kapılıyorum.
Neyse kısaca geçtiğimiz 1 yılı özetlemek gerekirse;
- DOKTAY Tarım Gıda Turizm Danışmanlık Ltd Şti adlı şirketimiz gün geçtikçe daha güzel işlere imza atıyor.
- Geçtiğimiz sezon gayet iyi üretim yaptık. Satışlar çok şükür iyi gidiyor. Ama çok isterseniz
www.ethembey.com adresine bir uğrayın derim ;)
- Geçen yıl Olive Japan'a katılarak jüri üyesi olarak ilk kez dünyaya açılmamın ardından bu yıl hem Olive Japan için Tokyo'ya hem de organik zeytinyağı yarışması olan Biol'e çağırıldım.
İtalya'da Bari'de gerçekleşen yarışma yine çok verimli ve eğitici geçti. Yine dünyanın çeşitli
yerlerinden konusunda son derece başarılı uzmanlarla tanıştım ve birlikte tadımlara katıldım.
- Zeytindostu Derneği bünyesinde 15. Ortak Akıl Toplantısı'nı düzenledik. http://zeytindostu.org.tr/ortak-akil-ve-guc-birligi-toplantisi-sonuc-bildirgesi.html
- Zeytin yasasına dair görüş almak üzere Bilim, Sanayi, Teknoloji Bakanı'nın çağırdığı toplantıya Zeytindostu Derneği'ni temsilen katıldım. İlk kez bu kadar üst düzey bir toplantıda Zeytindostu'nu temsil etmekten gurur duydum.
- 26 Şubat'ta Yaşar Üniversitesi Gastronomi Bölümü öğrencileri ve meraklılarına zeytinyağını ve mutfakta zeytinyağının önemini anlattım.
- 4 Mart'ta üyesi olmaktan gurur ve onur duyduğum Soroptimistlerin İstanbul Balat'taki Kültür Evi'nde "Zeytini Anlamak" adlı sunumumu gerçekleştirdim. Neredeyse çatıları delecek şiddetteki yağmura rağmen salon doldu, taştı. Harika bir gündü! :)
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nde Namık Kemal Üniversitesi'nin davetlisi olarak "Tohumculukta Kadın Eli" adlı programda bir konuşma yaptım. Yine gençlerle ve müthiş bir kalabalığa hitap etmekten onur ve mutluluk duydum.
- Zeytindostu'nun 11 yıldır düzenlediği "Zeytinyağının Oskarları" olarak bilinen yarışmanın yağlarının tadımını Nisan ayının başında Muğla'daki Türkiye'nin yüz akı tesisimiz olan Duyusal Analiz Laboratuvarı'nda değerli tadımcılarla gerçekleştirdik.
- Törende seyahatim nedeniyle bulunamasam da Zeytindostu'nun 11. Zeytinyağı Kalite yarışmasının ödül töreni Gaziantep'te büyülü bir ortamda yapıldı.
- 9-12 Mayıs 2018 tarihlerinde Fuar İzmir'de yapılan OlivTech'te hem Zeytindostu Derneği'nin hem de Ethem Bey Zeytinyağları adına Burhaniye Ticaret Odası stantlarında aktif olarak görev aldım.
Özel Eraslan Okulları'nın çok afacan, tatlı mı tatlı, akıllı mı akıllı öğrencileriyle önce zeytinyağı tattık. Sonra Zeytindostu Çocuk logolu çantalar boyadık.
Şöyle bir bakınca epey de iş yapılmış :) Ama daha Mayıs ayındayız. Yapılacak pek çok iş ve sırada bekleyen projeler var. Takibe devam etmenizi öneririm gençler ve genç hissedenler... Çünkü Zeytinyağı Kraliçesi çalışmaya ara vermiyor!... :)
En kısa zamanda görüşmek dileğiyle...
Sevgi ve saygılarımla
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)