15 Aralık 2010 Çarşamba

Bir doktora tezinin sonuna doğru yaklaşırken...

Merhabalar,
Tam üç ay önce yazmışım son yazımı ve tezimi bitirmek üzere olduğumu belirtmişim. Evet 12 Kasım'da tezimi jüri karşısında savundum ve gerekli düzeltmeleri yaptım. Ancak saygıdeğer bir hocam hala titiz davrandığı için teslim edemedim evraklarımı. Şu an itibariyle son düzeltmelerimi yapıyorum ve umuyorum önümüzdeki hafta belgelerimi tamamlamış olarak Fen Bilimleri Enstitüsü'ne teslim edeceğim. Sonra ne mi olacak? Sonra RESMEN bilim doktoru olacağım. Tez savunması bittiğinde işlerim hallolmuş sanmıştım ama yanılmışım. Dört tane Profesör onay verdi ancak bir Yrd.Doçent hala düzeltme istediğinden evraklarım yarım...Umuyorum en kısa sürede bitecek ve ben de buradan Dr. ünvanıyla yazacağım size...Hoş, ünvan eklenince boyum uzayacak mı? Cevabım hayır. Sadece zeytinyağı konusunda uzmanlaştığım bir diploma ile belgelenecek. Beni tanıyanlar ve bilenler zaten bu konuyla ne kadar ilgili ve bu konuda ne kadar bilgiye sahip olduğumu biliyorlar. Ama bu diploma, beni tanımayanlar için bir nevi kanıt olacak. Gerekli miydi? Göreceli bir şey aslında. Neden diye soracak olursanız, eğer Türkiye gibi kimsenin kimseye güveni olmadığı bir ülkede yaşıyorsanız, elbette kendinizi göstermek adına o diplomalar illahaki lazım! Ama başka ülkelerde bulunduysanız bilirsiniz ki oralarda kağıt parçalarına değil, yaptığınız işe bakarlar. Dolayısıyla ben rüştümü yıllar önce defalarca kanıtladım ve en azından yaptığım her işi layıkıyla yapabilme kapasitem olduğunu hem kendime, hem de birlikte çalıştığım insanlara gösterdim. O yüzden yüreğim çok rahat. Doktorayı bitirdim, çünkü hayatta hiçbir işi yarım bırakmaktan hoşlanmadım. Bir diğer yandan da içimde keşkeler olsun istemedim. Daha önce doktora yapıp yarıda bırakan ve sonra güçlüklerle tamamlayan insanlarla görüştüm. Hepsinin tavsiyesi "ne pahasına olursa olsun bitir." şeklindeydi. Ben de tavsiyeleri dinledim. Sonuçta görünen köy kılavuz istemiyor. Bana sağlayacağı avantajları göz önünde bulundurdum ve doktoramı sonuçlandırdım. Bundan sonra hayat yine devam edecek, benim için fazla bir değişiklik yok, çünkü ben aynı kişiyim. Ama etrafımdakilerin bana davranışları değişirse bilemem. Sonuçta hayattaki, bana göre geliştirici ve olgunlaştırıcı, başkalarına göre bir engel niteliğindeki unsuru aşıyorum. Bundan sonrası yeni projelerle geçer diye umuyorum.
Hepinizi saygı ve sevgilerimle selamlıyorum...

15 Eylül 2010 Çarşamba

Zeytin dalı...

En son yazdığım Haziran ayından beri çok şey değişti hayatımda...Dışardan bakıldığında pek bir şey anlaşılmasa da...Hayat daha bir büyüttü ve olgunlaştırdı beni...Olaylara ve insanlara bakışım değişti...Daha bir sakin, daha bir barışçı hale geldim...Özellikle Ağustos ayı çok çatışmalıydı... Nedeniyse doktora tezimin son evresine (yani düzeltme kısmına) gelmiş olmamdı...
Doktoram çok yakın bir zamanda bitiyor ve ben 6 yıldır süren bu uzun, çetrefil, çoğu zaman da sancılı yolun sonuna gelmek üzereyim...Sanki çocuk doğuruyorum...Öylesi bir telaş, bir sıkıntı ve kaygı hali var üzerimde...Yıllardır üzerine titrediğim, zaman zaman sinirlenip bırakmak istediğim ama bir türlü bırakamadığım çalışmamı sonuçlandırmama çok kısa bir süre kaldı...
Bittiği gün nasıl hissederim emin değilim ama şu bir gerçek ki, hayatım o andan itibaren eskisi gibi olmayacak...
Bugünkü yazıma zeytin dalını ekledim, çünkü etrafımla ve çalışmamla tüm çatışmalarıma son veriyorum...Huzur ve sükunet içinde tezimi bitiriyorum...
Sizi gelişmelerden haberdar edeceğim...
Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum!

9 Haziran 2010 Çarşamba

Bodrum Bodrum...






Merhabalar,
Uzun zaman olmuş yine yazmayalı...Epey yoğun geçen bir dönemdeyim, aslında benim hiçbir zaman sakin bir dönem geçirdiğim söylenemez ama yoga sayesinde enerjik ve sağlıklı bir şekilde tüm işlerimi halletmeye çalışıyorum:)
27-29 Mayıs tarihlerinde Bodrum Bitez'de Zeytinyağı Buluşması kapsamında tadım eğitiminde görevliydim...Çok keyifli ve bir o kadar da yoğun 3 gün geçirdim...Yeni, sıcak ve sevimli birçok insanla tanıştım...Akdenizli olduğum için bir kez daha ne kadar şanslı olduğumu anladım:)
İtalyan hocam Mauro Amelio ile beraber 3 gün dolu dolu eğitim yaptık Bitez'de. 24 kişiye zeytinyağı tadımını anlattık. Ben sabahtan akşama kadar çeviri ile uğraştım ve diğer taraftan da Mauro'ya tadım denemelerinde odanın ve numunelerin hazırlanmasında yardımcı oldum. Eskiden 2 veya 3 italyan eğitmen gelirken, geçtiğimiz Ekim ayında Çine'deki üstün performansımdan dolayı, artık sadece tek bir eğitmen geliyor ve ben de kendisine eşlik ediyorum. Bu kez ilk denemeydi ve gayet de başarılı oldu:)
Eğitim süresince yaptığımız tadımlar çok eğlenceliydi...Yalnız kurtlu hatasının olduğu yağı tatmak benim için gerçekten zor oldu...Mauro da o size tatlı gelen tat aslında ölen kurtların gözyaşları deyince içim dışıma çıktı resmen...
Onun dışında en büyük yenilik, delice zeytinlerinden üretilen zeytinyağı idi...Kokusuna bayıldım... Çine Belediyesi özenle ürettirmiş bu zeytinyağlarını ve bizlere hediye ettiler. Gerçekten denemeye değer.
Bir de son gün diploma törenimizi yaptıktan sonra hep birlikte Adaboğazı'na gidip Bitez Belediyesi'nin Sayın Başkanı İbrahim Çömez'in okuduğu manifestoyu dinledik ve destek verdik. Tabii ki çökertme türküsü eşliğinde:)
Sonuç olarak Bitez'de çok güzel bir eğitim yaptık ve güzel insanlarla tanıştık...Umarım sonraki eğitimlerde sizlerle de tanışabiliriz...
Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum...

13 Nisan 2010 Salı

Kahramanmaraş'tan güzel bir anı...

Bir çalışma için geldiğim Kahramanmaraş'tan edindiğim güzel izlenimleri sizlerle paylaşmak istiyorum...Öncelikle et yemediğim için buraya gelmeden önce yakın çevrem beni uyarmıştı ve sıkıntı çekebileceğimi söylemişlerdi. Ancak Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi'nde ziyaret ettiğim bir hocam bana şehir merkezinde Küçük Ev diye bir lokanta tavsiye etti. İki gündür resmen müdavimi oldum. Nedeni sadece yemeklerinin çok lezzetli olması değil aynı zamanda yağ olarak sadece zeytinyağı ve tereyağı kullanmaları idi...Aynı lokanta iki gündür dikkat ediyorum hep kalabalık ve zeytinyağlıları da tek kelimeyle enfes!...Yolunuz bu tarafa düşerse mutlaka uğramanızı öneririm...Burada kilo vereceğimi zannederken ciddi anlamda kilo alma endişesine girdim:) Güzel tatlardan da vazgeçemediğim için bol bol yürüyüş yapıp hem şehri keşfediyorum hem de yediklerimi yakmaya çalışıyorum:) Sonuç olarak kimse Anadolu'da zeytinyağı bilinmiyor demesin, bilen kıymetini gayet iyi biliyor...Hepinizi sevgi ve saygıyla kucaklıyorum...

18 Şubat 2010 Perşembe

Güzel bir yazı...

Merhabalar,
16 Şubat'ta Prof. Dr. Osman Müftüoğlu'nun zeytinyağı ile ilgili güzel bir yazısı vardı. Aşağıda linkini de ekliyorum.
2 yıl Girit'te yaşamış biri olarak bu haber benim çok hoşuma gitti. Çünkü yıllardır her ortamda söylemeye çalıştığım şeyleri Sayın Müftüoğlu pek güzel özetlemiş. Elbette sağlıklı bir yaşam için abartılı şekilde yağ tüketiminden kaçınmamız lazım. Ancak bu yağların tamamen hayatımızdan çıkarılması anlamını taşımıyor...Çünkü bazı maddeleri vücudumuzun sentezleyebilmesi için esansiyel yağlara da ihtiyacımız var. Bu açıdan zeytinyağı diğer bitkisel yağlara göre çok avantajlı bir konuma sahip. Anne sütünün sağlanamadığı bir durumda bebeğe inek sütü ve zeytinyağı karışımı verdiğinizde bu gıdanın besin değeri anne sütüne hemen hemen eşit olmaktadır. Dolayısıyla zeytinyağı son derece değerli bir bitkisel yağdır.
Örneğin üniversitede çok katı diyet yapan bir arkadaşım yağ tüketimini neredeyse sıfırlamıştı. Yemeklerini suyla pişiriyor ve salatalara asla zeytinyağı koymuyordu...En sonunda ne oldu derseniz hem kilo vermesi durdu hem de sinirleri zayıfladığı için takviye ilaçlarla ayakta durmaya başladı. Oysa ki bir tatlı kaşığı da olsa zeytinyağı kullansa hem yağda çözünen vitaminleri daha rahat alacaktı hem de sinirleri o kadar yıpranıp agresifleşmeyecekti... Vücudumuzun hemen hemen her türlü besini alması gerekiyor, ancak belli ölçülerde... Eğer kişi bir şeyi fazla tüketirse elbette ki bunun bazı sonuçlarına da katlanacaktır...
Örneğin vejeteryanlıkta da vegan diye tabir edilen ve hayvansal hiçbir gıdayı tüketmeyenler ciddi sağlık problemleri yaşarlar. Ancak lakto-vejeteryan olarak tabir edilen ve et, yumurta dışında diğer süt ve süt ürünlerini tüketenlerin daha sağlıklı oldukları bilimsel araştırmalarla da kanıtlanmıştır. Veganların yaptığı gibi tamamen hayvansal besinleri diyetten çıkarmak yerine, yine hayvansal protein içeren kalsiyum açısından da zengin süt, peynir, yoğurt ve kefir gibi ürünleri tercih etmektedirler.
Sonuç olarak nasıl bir diyetimiz olursa olsun zeytinyağına mutlaka yer ayıralım. Hem vücudumuz bu faydalı besinden mahrum kalmasın hem de bu güzel ürünümüz değerlensin...
Hepinizi saygıyla selamlıyorum...

http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=13801783&tarih=2010-02-16

2 Şubat 2010 Salı

Yalova'da güzel bir pazar kahvaltısından sonra...

Merhabalar,
Ocak ayının son haftasonunda Yoga Academy'nin Yalova'da gerçekleştirdiği yoga kampındaydım. Herşey gayet güzeldi, cennet vatanımızın her köşesi ayrı bir keyifli zaten. Tepelerdeki karlara rağmen termal havuzda yüzmek, sıcak sularla keyif yapmak tek kelimeyle muhteşemdi:)
Yoga grubunda da zeytinyağı kraliçesi olarak bilindiğimden, halkıma güzel bir zeytinyağı ziyafeti çekeyim dedim ve yanıma pazar kahvaltısı için iki şişe taze sıkılmış ve filtre edilmemiş naturel sızma zeytinyağı götürdüm. Yağı tadanlardan aldığım geri bildirimler keyfimi bir kat daha artırdı. Bir kere her tadan bu ne kadar güzel bir zeytinyağı dedi, en güzeli de başka hiçbir şey yemedim sadece zeytinyağa ekmek bandırdım kahvaltı olarak demeleriydi. İnsan emeğinin karşılığını görünce tüm yorgunlukları ve sıkıntıları unutuveriyor...Bir nevi zeytinyağı tanıtımı da yapmış oldum bu sayede, ve elbette tadımdan bahsettim...
O iki şişe ne oldu derseniz, tüketildi:)
Zaten grubumuz da elli küsur kişiydi...En azından herkese bir 5-10 ml taze ve kaliteli bir zeytinyağı tattırdım.
Ocak ayını da böyle tamamladık...
Daha sonraki yazılarda görüşmek dileğiyle, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

18 Ocak 2010 Pazartesi

Başka bir toplantıdan izlenimler daha...

Merhabalar,
Geçtiğimiz hafta gerçekten çok eğitimli ve elit bir gruba yine zeytinyağı hakkında sunum yaparken, o günden yaklaşık 4 gün önce sıkılmış taze naturel sızma bir zeytinyağı örneği ve yine taze sıkılmış ve rafinajlık özellikli zeytinyağını koklattım...
Rafinajlık yağların şişeleri küçüktü ve şeffaf olduğu için bulanık renkteydi ama yine de dıştan bakıldığında albenili bir numuneye benziyordu. Oysa güzel yağı çok daha büyük ve koyu renkli şişelere koymuştum...İnsanlar genellikle tersi durumlara alışkın oldukları için, ilk anda küçük şişelerin iyi yağlar olduğunu sandılar.Fakat yağı kokladıklarında acı gerçeklerle karşılaştılar...Büyük şişelerin kapağını açtıklarında o koca salona yayılan taze zeytin kokusu muazzamdı:) Herkesin yüzündeki ifade görülmeye değerdi!
O insanların belki de sadece birkaçı tadım eğitimi almışlardır, ama hepsi zeytinyağı hakkında fikir sahibi insanlardı...Ama büyük ihtimalle kimse onlara iyi bir yağın nasıl olması ve nasıl korunması gerektiğini anlatmamıştır...Elimizden geldiğince bilgilerimizi paylaştık, sanırım başarılı da olduk...Çünkü hem sunum sonrası hem de ertesi gün çok güzel sözler duyduk...
Demek ki hepimizin içinde iyi ile kötüyü ayırt eden o yetenekler mevcut...
Bunun üzerine gitmeli ve kendimizi her fırsatta geliştirmeliyiz...
Zeytinyağı tadımcısı olmak için illaha bu sektörün içinden olmak gerekmiyor...Zeytinyağını seven herkes tadımını öğrenebilir:)
Bol zeytinyağlı günler diliyorum hepinize...
Sevgi ve saygılarımla