5 Mayıs 2009 Salı

Oyun mu yoksa sorun mu...

Biz Türkler tam anlamıyla nev-i şahsına münhasır bir milletiz. Kimselere benzemeyiz, ne zaman, ne yapacağımız belli de olmaz. Hayatı kendimiz için çekilmez hale getirmeyi pek severiz veya olmadık zamanda harika işler başarırız. Kısacası bizim ne yapacağımız baştan kolay kolay kestirilemez. Oysa batı ülkelerinde öyle değildir... Deneyimlerime dayanarak söyleyebilirim ki oralarda herşey aynı bilgisayar programları gibidir, öyle çok şaşırtıcı sürprizler kolay kolay olmaz...Hayat son derece planlı, programlıdır; herkes üç aşağı beş yukarı birbirine yakın seviyelerde yaşar...Ama kaliteli,keyifli,sağlıklı,uzun ve doya doya yaşarlar...
Bizdeki çeşitlilik oralarda pek yoktur esasen...Dolayısıyla göç nedeniyle ülkelerinde yaşayanlara da kolay kolay ısınamazlar...Farkında olmadan bir sürü sınavdan geçirirler sizi ve ancak ondan sonra güvenlerini kazanırsınız ve dolayısıyla kurdukları ilişkiler uzun soluklu olur...Bizde ise tam tersidir, hemen kanımız kaynar bizden farklı olana, bağrımıza basıveririz ve aradan biraz zaman geçtikten sonra anlarız ki o ademin de aslında birtakım kusurları vardır. Doğal olarak hata da yapar o kişi ve biz hemen küser, koparırız bağlarımızı...Bu nedenle de kurduğumuz ilişkiler genelde kısa sürelidir...
Bütün bunları anlatmamın sebebi aslında şu...Tadım olayını da Avrupalılardan öğrendik, bu iş çok ilgimizi çekti ve ne mutlu ki iki koldan bu işe ciddi anlamda giriştik. Ancak biz Türkler genel olarak kuralları pek sevmiyoruz ve aceleciyiz...Maymun iştahlılığımız da cabası...Bu nedenle de meşhur deyimle "İşe Türk gibi başlıyoruz ama İngiliz gibi bitiremiyoruz"...
Bu durum yaptığımız işlere de yansıyor...Eğer yaptığımız iş veya kurduğumuz ilişkiyi bir oyuna benzetecek olursak...Öncelikle kendimize güvenip, oyuna istekli olmalıyız...Sonra takım arkadaşlarımızla uyumumuz olması için onları iyice tanımalı ve onlarla yakınlaşmalıyız...Bir sonraki adım karşı takımı veya rakipleri iyice inceleyip ona göre strateji geliştirmek olmalıdır...Ve tabiki tüm bunları yaparken birbirimize saygımızı hep en önde tutmalıyız...İşte bu kurallara uyduğumuzda gayet eğlenceli ve keyifli bir oyun oynayabiliriz...Eğer ki "Ben kural tanımam arkadaş!Ben kendime çok fazla güveniyorum ve ben tek başıma bir takıma bedelim" veya "Ben her konuda en iyiyim!" iddiasıyla oyuna girersek o zaman işin eğlence ve keyif kısmı ortadan kalkar...Saldırganlık, hırs ve ego savaşlarının bolca yaşandığı bir işkence başlar...
Ben İtalya'daki tadım kursuna katıldığımda hocalarımız bize tekrar tekrar bu işin bir keyif işi olduğunu ve kendimizi strese sokmamamızı söylediler...Dolayısıyla tadım bir keyif işi ve bence akıllı davranılırsa sektörü biraraya getirme potansiyeli çok yüksek bir eylem gibi gözüküyor... Bir zeytinyağı imparatorunun torunu bir zeytinyağı kraliçesi olarak, güzel gelişmelerin yaşanacağını diliyor ve hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum:)