9 Ağustos 2019 Cuma

Kaz Dağları ve Yaşam Hakkı...


Merhaba sevgili dostlar,

Ne zamandır yazmak istiyordum ancak en son yaptığım gönderiden sonra gönlümü kendim gibi doğaya aşık bir ziraat mühendisine ve aynı zamanda benim gibi zeytinyağı tadımcısı ve delisi bir adama kaptırınca zaman nasıl geçti anlamadım. Geçen 7 ayda elbette kraliçeniz boş durmadı. Yine eğitimlere, zeytinyağı partilerine, toplantılarına ve çalışmalarına devam etti. Biz kendi hayat gailemizde savrulurken yine acı haberler bu kez Çanakkale Kirazlı'dan geldi.

Bu blogu takip edenler madenciler konusundaki hassasiyetimi bilirler. Yıllar önce Bergama'daki olaylara ve çalışmalara sonrasında diğer illerde de gerçekleşen maden çalışmalarında hep karşı durdum ve ölene kadar da fikrim değişmeyecek. Her zaman karşı argüman olarak madencilerin ülkeye para, istihdam, hatta çalışma yapılan yere elektrik, su, yol aracılığıyla "medeniyet" getirdiği savunuldu. Ben ve benim gibi düşünenler de her şeyin para demek olmadığını, ölçülemeyen ve paha biçilemeyen değerlerden biri olan doğanın önemini savunduk! Bizi hep "romantik" olmakla itham ettiler. Somut verilerle karşı çıkmadığımızı iddia ettiler. Ve ellerindeki güçle ilerlemeye devam ettiler.

Ne yazık ki bir süre önce Çanakkale Kirazlı'da altın madeni aramak üzere ruhsat alan firmanın çalışmalarını hızlandırdığı haberi geldi. Arkası ise çorap söküğü gibi gelişti... Gelen fotoğraflar, TEMA'nın çalışmaları, su ve vicdan nöbetleri, duyarlı sanatçıların ve ünlülerin tepkileri, imza kampanyası sonucu toplanan yaklaşık 500.000 imza sonucu ortada bir sorun olduğuna nihayet ikna olundu! Yanlış anlamayın bu bir sitem değil. Doğru zaman buymuş demek ki... Yıllardır üzerinde kafa patlattığımız konularda yalnız olmadığımızı görmek ve siz dostların varlığı bizleri daha da güçlendirdi.

Dün Tema Vakfı Başkanı ve yetkilileri ile görüştük. Adeta beyin kasırgası yaşandı. Hani ünlü beyin fırtınası, dünkü konuşmaların yanında sönük kalır. Bir arada olursak çok daha iyi yol alacağımızı tekrar anladık. Durmak yok yola devam. Yaşam hakkımız için ne gerekiyorsa yapacağız.

Üyesi olduğum Gömeç Zeytincileri'nin web sitesinde yazdığımız basın bildirisi ni okuyabilirsiniz.
Daha ayrıntılı bilgiler için TEMA 'nın web sayfasına bir göz atmanızı ve hatta imza kampanyasına destek vermenizi öneririm.



Önümüzdeki günlerde daha çok bilgi paylaşacağım ama şu harita bile olayın vehametini göstermeye yetiyor. Tehlikenin farkında mısınız?

Son olarak aşağıda bir sınıf öğretmeninin Facebook'ta izlediğim videosunda duyduğum andı sizlerle paylaşarak izin istiyorum. Herkese iyi günler dilerim.

Sevgi ve saygılarımla



Kaz Dağları Andı

Ağaçların ayakları yok kaçmaya
Elleri yok dövüşmeye
Dilleri yok sövmeye
O halde Kaz Dağlarımızı biz savunacağız biz!


 


1 Şubat 2019 Cuma


Sevgili takipçiler,

Kraliçeniz yeni yıla hızlı girdi. Tadım atölyeleri, eğitimler, toplantılar, projeler derken blogu biraz ihmal ettiğimi farkettim. Bugün itibariyle Apelasyon Dergisi'nde çıkan Zeytinyağı Okuryazarlığı II başlıklı yazımı sizlerle paylaşmak isterim. Her türlü sorunuza açık olduğumu belirtir, saygılarımı sunarım.

Kraliçe çalışmaya devam eder...

Running Queen

24 Aralık 2018 Pazartesi

Zeytine sinek mi yoksa insan mı daha çok zarar verir sizce?...

Her zaman dikkatimi çekerdi ama bu ara farkettim ki yüreğim iyice sıkışıyor ve çaresizlik hissim nefesimi zorluyor, ben de derdimi size açayım; yukarıdaki basit soru üzerinden konuyu irdeleyeyim istedim sevgili okuyucu.

Bu sezon hem Avrupa hem Türkiye zeytin sektörü, zeytin sineği nedeniyle büyük kayıp yaşadı. Çünkü zeytin sinekleri erken davrandı ve meyvelerde vuruklara yol açtı. Zeytin sinekleri nasıl davranır? Dişi sinekler larvalarını albenili zeytin danelerine yerleştirir. Danenin içinde büyüyen larva meyvenin içinde kendine galeri dediğimiz tüneller açarak beslenir, bu galerilerden giren hava da zeytinin hızla bozulmasına, yağ miktarının kısmen azalmasına ve yağın asitliğinin de yükselmesine yol açar.
Sonuçta zararlıdır! Mücadelesi doğru yapılmazsa bu yılki gibi zamanlarda ciddi ekonomik etkilere sahiptir.

Ayrıntılı bilgiye aşağıdaki bağlantıdan ulaşabilirsiniz:

http://www.tarimkutuphanesi.com/ZEYTIN_SINEGI_00249.html

Peki insan nasıl davranır? Önce kendine güvenli bir yer bulur ve barınak inşa eder, yerleşir. Sonra etrafındakileri yiyerek hayatına devam eder. Diğer insan toplulukları ile iletişime geçer ve sosyalleşir. Hatta küreselleşmiş, çağdaş insan ise ve ekonomik olarak işlerini de büyütmüşse seyahat etmeye başlar. Böylece ulaşım için kendine yollar açar. Bunu yaparken karşısına çıkan doğada ona engel teşkil eden ağaçları da keser. Sonuçta içinde yaşadığı ortamı ister istemez kirletir. Doğru şekilde eğitilmezse kendisinden sonra gelecek nesillere ciddi zarar verme potansiyeline sahiptir.

Türkiye'de zeytin ağacı sayısının 177 milyona çıktığı söyleniyor yetkililerce, buna seviniyorum ama bir yandan da sayıları binleri bulan asırlık zeytin ağaçları "istimlak" yani kamulaştırma adına kökleniyor veya kesiliyor... Aşağıdaki bağlantılara bakarak ne demek istediğimi anlarsınız...

https://gazetedokuzeylul.com/asirlik-zeytinleri-oduncu-satiyor/
http://www.canakkaleolay.com/Asirlik-zeytin-agaclari-BOTAS-39-in-kurb-45085

Takdir sizin...

2018'in bitmesine son 7 gün kalmış, gökyüzünde gezegenler bir ileri bir geri hareketleri ile bünyeleri allak bullak etmiş, tutulmalar ile kendimizi ve hayatı sorgulamışız, velhasıl yılsonu hesapları yapıyoruz... Hepimizin işi, gücü, ülke ekonomisi, siyasi ortam, dünyadaki akımlar, özel hayatlar ve daha birçok konu gündemlerimizi oluşturuyor. Aynı şeyler benim için de geçerli, ama önceliğim zeytin ağaçlarının kesilmesi... Sizi bilmem ama bu durum yüreğimi acıtıyor...




14 Kasım 2018 Çarşamba

Dalgalanıp durulmayan piyasalara ithafen...

Zeytin sektörünü bilenler, takip edenler bir süredir olanların farkında ama buradan halkımızı da bilgilendirmek isterim. Günlerdir biz zeytincilerin gündeminde olan konular hasat, maliyetler ve fiyatlar...

İlk konu hasat biz üreticiler için bu yıl sıkıntılı geçiyor, neden derseniz ürün bazı bölgelerde var bazı bölgelerde neredeyse hiç yok... En azından Edremit Körfezi'nde geçen yılın neredeyse 1/3'ü kadar ürün var. Küresel ısınma zeytin ve zeytinyağı kalitesini olumsuz etkiledi. Zeytinliklerine bakım yapanlar bu yılı da iyi geçiriyor ama maliyetler nedeniyle zeytinlik bakımlarını ihmal edenlerin hali vahim.

İkinci konu maliyetler; girdiler olarak mazota, işçiliğe, elektriğe, suya kısacası herşeye gelen zamlar elbette üretime de yansıdı. Kabaca anlatmak gerekirse geçen yıl 10 TL'ye mal edilen ürün bu yıl %50 artışla 15 TL'ye üretilir hale geldi.

Üçüncü konu fiyatlar; natürel sızma zeytinyağını ele alırsak iki yıl önce sezonda 19 TL olan fiyat şu an 14 TL! Merak edenler borsa fiyatlarına bakabilir. Bir de sınırdan ülkemize neredeyse bedavaya giren ve kalitesi Allah'a emanet zeytinyağları konusu var ki hangi ucundan tutmaya kalksanız elinizde kalır. En iyisi hiç o konuya girmemek!...

Dünyada fiyat oluşumuna etki eden İspanya'da natürel sızma zeytinyağı üretici fiyatı 8 Kasım 2018'de 2.90€, İtalya'da 5.40€, Yunanistan'da 3.05€, Tunus'ta 2.48€. Artık hesabı siz yapın. İspanya dünyanın zeytinyağı üretiminin yarısını gerçekleştirdiği ve kooperatifleşme sistemiyle maliyetleri çok düşürdüğü, ayrıca Avrupa Birliği'nden aldığı destekler sayesinde fiyatları düşük tutabiliyor. Ancak İtalya gibi butik üretim modelini uygulayan ülkede fiyat daha yüksek. İncelemek isteyenler http://www.teatronaturale.it/strettamente-tecnico/borsino-dell-olio/08-11-2018.htm adresinden haftalık fiyat değişimlerini takip edebilir.

Burada üreticilere ve tüketicilere büyük sorumluluk düştüğü kanaatindeyim. Şöyle ki; üreticiler birlikte hareket ederek sahtekarlarla mücadele edebilir ve tek ses tek yürek olarak tağşişçilerin, fırsatçıların önünü kesebilir. En ufak bir çatlak bile sahtekarların ekmeğine yağ sürüyor.
Tüketicilerin de aşırı ucuz ürünler konusunda akıllı ve uyanık davranmaları, şüpheli ürünleri Alo 174 Gıda Hattı'na ihbar etmeleri hepimizin geleceği için çok büyük önem arz ediyor.

Konular sıkıcı tabi ama sorunlar oluştukları düzlemde çözülmez demiş Einstein. Zeytinyağı kraliçesi de her sorunun çözümü olduğuna inanan bir karakter...O nedenle bir adım geri gelip kendinizi müziğin sihirli gücüne bırakın benden size tavsiye...

Müzik ruhun gıdasıymış. Biz de sevgili Müzeyyen Senar'ın bu güzel şarkısıyla geceyi sonlandıralım o vakit...

Müzeyyen Abla kurtar bizi...

Yarın güzel bir güne uyanıp, sevgili arkadaşım Zeynep Delen'in de dediği gibi "Zeytinin gücü adına" diyelim.




1 Kasım 2018 Perşembe

Zeytinyağı Okuryazarlığı

Merhaba sevgili okurlar,

Kraliçeniz sessizliğini tarihi bir konu için bozdu ve yine yazdı :) Konu Sayın Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli'nin rekolte açıklamasında söylediklerinden esinlenerek çıktı. Kendisine bu tespiti için teşekkür etmeliyim. Bugün Apelasyon dergisinde yayınlandıktan sonra farkettim ki konu herkesin ilgisini çekiyormuş. Epey geri dönüşler aldım hem de çok olumlu :) Demek ki birinin çıkıp sade bir dille zeytinyağını anlatması gerekiyormuş. Ne diyeyim çok sevindim ve motive oldum. Yazmaya devam o zaman ;)

Ama önce bu gönderiye konu olan yazıyı sizlerle paylaşayım:

http://apelasyon.com/Yazi/913-zeytinyagi-okuryazarligi

Blogu takip etmeye devam edin ;)


26 Temmuz 2018 Perşembe

Şamanlık maddeciliğe karşı...

Sevgili zeytin dostları,

Geçenlerde görüşlerine değer verdiğim bir dostum şöyle dedi: "Zeytin ağacının putlaştırılmasına karşıyım". Bu sözü beni nasıl etkilediyse, haftalardır kafamın içinde tekrar tekrar duyuyorum ve zaman zaman kendimi içimden ona cevap vermeye uğraşırken buluyorum. Geçen hafta okuduğum haber sonrası artık aklımdakileri yazıya dökmenin zamanı geldi dedim.

(https://www.birgun.net/haber-detay/dosya-edremit-korfezi-nasil-yok-ediliyor-kazdaglari-nin-imdat-cigligi-224233.html)

Önce başlığa açıklık getireyim. Bildiğiniz üzere "şamanlık" Kuzey ve Orta Asya'daki Türkler ile diğer kıtalardaki bazı topluluklar arasında günümüze dek süregelen doğaya tapma, doğaüstü ruhlara inanma temeline dayalı din. Maddecilik ise para, mal vb.ne çok önem vermek demek.

Yakın çevrem ve beni takip edenler çevreye, ağaçlara özelliklere zeytinlere olan düşkünlüğümü bilirler. Yıllardır kafa yorarım ne yapabilirim diye. İyice düşünüp taşındıktan sonra en etkili yolun sivil toplum örgütleri ve birlikte hareket etmekten geçtiğine karar verdim.
Ünlü atasözü "Bir elin nesi var, iki elin sesi var.".




https://www.dernekler.gov.tr/tr/AnasayfaLinkler/dernek-uye-sayilarinin-turkiye-nufusu.aspx

Türkiye istatistiklerine göre nüfusun %2.85'ini oluşturan kadınlardan biriyim. Hepsinin üyesi olmaktan gurur duyduğum derneklerin sayısı şimdilik iki elin parmakları kadar. Sayı, ailemin itirazlarına rağmen, her an artabilir :)

Zeytin ile ilgili sivil toplum örgütleri biraz daha ön planda son yıllarda zira son 16 yıldır zeytinleri coğrafyadan silmeye çalışanların sayısında artış var. Zeytindostu Derneği'nin yönetim kuruluna seçilip genel sekreterliğine getirildiğim günün akşamı zeytin yasası ile ilgili değişikliğe karşı yazı hazırlamam istendi. Elimden gelenin en iyisini yapmaya gayret ettim ve o yazıdan sonra anladım ki kelimeler gerçek bir güç ve doğru kullanıldığında çok etkili olabiliyor. 1 yıldan fazla bir zamandır Ege Bölgesi'nde olanları dikkatle izliyorum. Özellikle "kamu yararı" adına sadece zeytinler değil tüm ekosistem tahrip ediliyor. Yola, suya, enerjiye, madene de ihtiyaç var anlıyorum.

- Ama biz insanlar konforumuzu arttıracağız diye başka canlıların yaşamını yok etmeye hakkımız var mı?
- İnsan olarak şu koca evrende ne kadar alan kapladığımızı veya ömrümüzün kaç yıl olduğunu sanıyoruz?!
- 4.5 milyar yaşındaki dünya gezegeninin yanında iyi ihtimalle 100 yıllık insan hayatının lafı mı olur?!?!
- Bu kadar zor mu tasarruf etmek?
- Peki ya plastik kullanımını azaltmak?
- Veya daha çok toplu taşıma aracı kullanmak?
- Ya da ünlü kahveciye gittiğinizde kağıt bardak yerine kupada içeceğinizi içmek?
- Geri dönüşüm kutularına gerçekten geri dönüştürülebilir atıkları atmak?
- Kağıtları toplayıp kağıt üreticilerine vererek ağaçların kesilmesini önlemek?
- Çöpleri çöp kutularına atmak?
- Et tüketimini azaltmak?

Bu kadar ses çıkarmamın pek çok sebebi var. Size en basit ikisini hemen yazayım. Anlayanlar anlamayanlara da lütfen anlatsın!

1. 2030 yılında (yani çok uzak değil 12 yıl sonra) dünya nüfusunun yarısı (evet yanlış okumadınız YARISI) su kıtlığı yaşayacak. Türkiye etkilenmez sanmayın, neden adım başı baraj yapılıyor sanıyorsunuz?!

2. Şu an hissettiğimiz acayip iklim koşulları var ya, hani bir çok aşırı sıcak hava sonra da sel ve fırtına ile sonuçlanan yağmurlar, işte onların hepsi İNSAN kaynaklı!

Yani bu dünyada kendimize konforlu bir yaşam kuracağız diye uğraşırken cehennemimizi yavaştan inşa ediyoruz. Bu kötü haberdi.

İyi haber ise hepimiz elele verir, bilimi de yanımıza alıp toplu olarak çevremize duyarlı davranır, önlemler alırsak deyim yerindeyse "gezegeni kurtarabiliriz".

Image result for küresel hedefler

Ne yapabileceğinizi aşağıdaki siteden öğrenebilirsiniz.

http://www.kureselhedefler.org/

https://www.youtube.com/watch?v=rzO7xsLpxow

Her etki tepki uyandırır. Çevreciler, aktivistler, benim gibi düşünenler bu kadar ses çıkarıyorsak sebebi bazı gruplar paraya, mala, mülke aşırı değer verip bizim değerlerimizi tehdit ettiği içindir.

Uzun lafın kısası; zeytinin putlaştırılmasına karşı olanlara cevabım net!

Ben de maddenin (para, mal, mülk vb) putlaştırılmasına karşıyım!

   




4 Temmuz 2018 Çarşamba

Bakış açısını değiştirmek...

Merhaba sevgili takipçiler,

Seçimler bitti, ülkede taş üstünde taş kalmadı, yer yerinden oynadı. Seçimi kazananlar kazanmayanlara şiddetle (!) nispet yaptı. Sonuç olarak geçmiş oldu. Bu esnada güzel ülkemizde hayvanlara, çocuklara, kadınlara zulmedildi; belki de şu anda bile ediliyor ve biz sosyal medyada bağırmak dışında pek de birşey yapamıyoruz... Tablo çok üzücü ve umudumuzu korumamızı zorluyor... Ama yılmadan yola devam ediyoruz. Hayatı normale döndürebilmek için elimizden geleni fazlasıyla yapıyoruz.

Ben kendi adıma doğadan güç alıyorum. Zeytinler ve onlara yakın olmak beni ayakta tutuyor. Bu artık bilim insanları tarafından da kabul görüyor ve şehirlerde yaşayanlara ayda bir doğada zaman geçirmeleri öneriliyor. Bir diğer yöntem de "forest bath" yani "orman banyosu" yapmak. Aslında yapılan şey basitçe ormanın içinde yavaşça yürümek veya ormanın içinde bulunmak. Ağaçların ve doğanın gücünü hafife alanlara denemelerini öneririm. Kesinlikle farkı çok net hissedersiniz.

Çok basit bir önerim var. Edremit'e yolunuz düşerse yorgancılar çarşısına giden sokakta yaşlı bir çınar ağacının altında kafe var. Orada oturursanız ne demek istediğimi anlarsınız. Şehrin göbeğinde nefes alabileceğiniz özel noktalardan biridir ve o ağacın altında sıcaktan bunalmazsınız.

Gelelim bakış açısını değiştirmeye...

Bu yazının konusu esasen farklı bir bakış açısıyla zeytinliklere dikilen gözlerin sadece maden ya da enerji şirketlerine ait olmadığını ortaya çıkarmak. Kaçacak tek yerimiz ormanları, koruları veya bahçeleri de para hırsı uğruna katledenleri ifşa etmek!

Edremit Körfezi bana göre Türkiye'nin Toscana'sı olarak nitelendireceğim bir yer ve kendine has güzellikleri bünyesinde barındırıyor. 1980'li yıllarda gayet kendi halinde hem de çok keyifli, temiz, sakin bu bölge, 2000'li yılların başından itibaren dikkat çekmeye başladı. Eskiden Ayvalık'ın üç girişinden sonuncusunu geçtiğinizde öyle bir zeytin görüntüsü olurdu ki kendinizi zeytin denizinde ilerliyormuş gibi hissederdiniz. Hele Keremköy, Pelitköy yokuşlarından geçerken yeşil renk banyosu yapardı gözleriniz. Sonra ne oldu?! Önce yollar genişletilecek dendi ve zeytinlikler istimlak edilip kesilmeye başlandı. Neden? "Kamu yararı" için! Yollar genişleyince her yere evler, pardon villalar, dikilmeye başlandı; o canım zeytinlikler yerini sevimsiz, yılın sadece 1 bilemedin 2 ayı kullanılacak binalara bıraktı. İşin trajikomik kısmı ise bazı sitelerin reklamlarında "nefes" kelimesinin olmasıydı... Halbuki gün içinde oksijen ve temiz hava üreten ağaçtır, beton yığınları değil!...

Aşağıdaki fotoğraflar Karaağaç'a bağlı Artur adlı siteye giden yol üstünde çekildi. Yolun iki tarafı da zeytinlik iken, eski bir milletvekilinin para hırsı yüzünden beton yığını haline getirilmiş! Zeytinlik olan tarafın da her an imara açılabileceği söyleniyor...





Bilimselliğe çok değer verdiğim için konuyu bir de şöyle açıklayayım:

- Zeytin ağacı 1000 yıllarca yaşar ve her zaman insanlığa hizmet etmiştir, eğer onu korursak bundan sonra da edecektir. Beton yığınları er ya da geç yıkılmaya mahkumdur.

- Zeytin ağacı gündüzleri yaptığı fotosentez sayesinde havayı temizler. Betonlar ve üzerinde açılan pencereler daha çok ısı yaratır, hele ki inşaat yıkım gibi durumlar varsa etrafa saçılan tozlar nedeniyle havayı kirletir.

- Ağaçlar bulundukları ortamın sıcaklığını birkaç derece düşürürler.

- Zeytin ağacı sadece insanlara değil, doğada yaşayan pek çok canlıya barınak ve gıda sağlar. Beton süreli olarak insanlara barınaktır, ancak gıda değildir.

- Zeytin ağacı yaş aldıkça yerine alışır ve daha sağlam köklenir, daha iyi ürün verir. Beton zamanla eskir, yıpranır ve sahibine de her yıl masraf çıkarır.

Şu an küresel ısınmadan en çok etkilenen ülkelerden biri Türkiye. Bugün termometre 37 derece Santigrad'ı gösterdi. Eğer gelişigüzel ağaçları kesmemiş olsaydık, bu kadar dramatik bir etkilenme olmayacaktı. 

Karar sizin sevgili takipçiler! Ya 3 maymunu oynamaya devam edip "görmedik, duymadık, konuşmadık" diyeceğiz ya da hep birlikte ses çıkarıp "inşaat talanı"na dur diyeceğiz.


Saygılarımla.