Sevgili zeytin dostları,
Geçenlerde görüşlerine değer verdiğim bir dostum şöyle dedi: "Zeytin ağacının putlaştırılmasına karşıyım". Bu sözü beni nasıl etkilediyse, haftalardır kafamın içinde tekrar tekrar duyuyorum ve zaman zaman kendimi içimden ona cevap vermeye uğraşırken buluyorum. Geçen hafta okuduğum haber sonrası artık aklımdakileri yazıya dökmenin zamanı geldi dedim.
(https://www.birgun.net/haber-detay/dosya-edremit-korfezi-nasil-yok-ediliyor-kazdaglari-nin-imdat-cigligi-224233.html)
Önce başlığa açıklık getireyim. Bildiğiniz üzere "şamanlık" Kuzey ve Orta Asya'daki Türkler ile diğer kıtalardaki bazı topluluklar arasında günümüze dek süregelen doğaya tapma, doğaüstü ruhlara inanma temeline dayalı din. Maddecilik ise para, mal vb.ne çok önem vermek demek.
Yakın çevrem ve beni takip edenler çevreye, ağaçlara özelliklere zeytinlere olan düşkünlüğümü bilirler. Yıllardır kafa yorarım ne yapabilirim diye. İyice düşünüp taşındıktan sonra en etkili yolun sivil toplum örgütleri ve birlikte hareket etmekten geçtiğine karar verdim.
Ünlü atasözü "Bir elin nesi var, iki elin sesi var.".
https://www.dernekler.gov.tr/tr/AnasayfaLinkler/dernek-uye-sayilarinin-turkiye-nufusu.aspx
Türkiye istatistiklerine göre nüfusun %2.85'ini oluşturan kadınlardan biriyim. Hepsinin üyesi olmaktan gurur duyduğum derneklerin sayısı şimdilik iki elin parmakları kadar. Sayı, ailemin itirazlarına rağmen, her an artabilir :)
Zeytin ile ilgili sivil toplum örgütleri biraz daha ön planda son yıllarda zira son 16 yıldır zeytinleri coğrafyadan silmeye çalışanların sayısında artış var. Zeytindostu Derneği'nin yönetim kuruluna seçilip genel sekreterliğine getirildiğim günün akşamı zeytin yasası ile ilgili değişikliğe karşı yazı hazırlamam istendi. Elimden gelenin en iyisini yapmaya gayret ettim ve o yazıdan sonra anladım ki kelimeler gerçek bir güç ve doğru kullanıldığında çok etkili olabiliyor. 1 yıldan fazla bir zamandır Ege Bölgesi'nde olanları dikkatle izliyorum. Özellikle "kamu yararı" adına sadece zeytinler değil tüm ekosistem tahrip ediliyor. Yola, suya, enerjiye, madene de ihtiyaç var anlıyorum.
- Ama biz insanlar konforumuzu arttıracağız diye başka canlıların yaşamını yok etmeye hakkımız var mı?
- İnsan olarak şu koca evrende ne kadar alan kapladığımızı veya ömrümüzün kaç yıl olduğunu sanıyoruz?!
- 4.5 milyar yaşındaki dünya gezegeninin yanında iyi ihtimalle 100 yıllık insan hayatının lafı mı olur?!?!
- Bu kadar zor mu tasarruf etmek?
- Peki ya plastik kullanımını azaltmak?
- Veya daha çok toplu taşıma aracı kullanmak?
- Ya da ünlü kahveciye gittiğinizde kağıt bardak yerine kupada içeceğinizi içmek?
- Geri dönüşüm kutularına gerçekten geri dönüştürülebilir atıkları atmak?
- Kağıtları toplayıp kağıt üreticilerine vererek ağaçların kesilmesini önlemek?
- Çöpleri çöp kutularına atmak?
- Et tüketimini azaltmak?
Bu kadar ses çıkarmamın pek çok sebebi var. Size en basit ikisini hemen yazayım. Anlayanlar anlamayanlara da lütfen anlatsın!
1. 2030 yılında (yani çok uzak değil 12 yıl sonra) dünya nüfusunun yarısı (evet yanlış okumadınız YARISI) su kıtlığı yaşayacak. Türkiye etkilenmez sanmayın, neden adım başı baraj yapılıyor sanıyorsunuz?!
2. Şu an hissettiğimiz acayip iklim koşulları var ya, hani bir çok aşırı sıcak hava sonra da sel ve fırtına ile sonuçlanan yağmurlar, işte onların hepsi İNSAN kaynaklı!
Yani bu dünyada kendimize konforlu bir yaşam kuracağız diye uğraşırken cehennemimizi yavaştan inşa ediyoruz. Bu kötü haberdi.
İyi haber ise hepimiz elele verir, bilimi de yanımıza alıp toplu olarak çevremize duyarlı davranır, önlemler alırsak deyim yerindeyse "gezegeni kurtarabiliriz".
Ne yapabileceğinizi aşağıdaki siteden öğrenebilirsiniz.
http://www.kureselhedefler.org/
https://www.youtube.com/watch?v=rzO7xsLpxow
Her etki tepki uyandırır. Çevreciler, aktivistler, benim gibi düşünenler bu kadar ses çıkarıyorsak sebebi bazı gruplar paraya, mala, mülke aşırı değer verip bizim değerlerimizi tehdit ettiği içindir.
Uzun lafın kısası; zeytinin putlaştırılmasına karşı olanlara cevabım net!
Ben de maddenin (para, mal, mülk vb) putlaştırılmasına karşıyım!
26 Temmuz 2018 Perşembe
4 Temmuz 2018 Çarşamba
Bakış açısını değiştirmek...
Merhaba sevgili takipçiler,
Seçimler bitti, ülkede taş üstünde taş kalmadı, yer yerinden oynadı. Seçimi kazananlar kazanmayanlara şiddetle (!) nispet yaptı. Sonuç olarak geçmiş oldu. Bu esnada güzel ülkemizde hayvanlara, çocuklara, kadınlara zulmedildi; belki de şu anda bile ediliyor ve biz sosyal medyada bağırmak dışında pek de birşey yapamıyoruz... Tablo çok üzücü ve umudumuzu korumamızı zorluyor... Ama yılmadan yola devam ediyoruz. Hayatı normale döndürebilmek için elimizden geleni fazlasıyla yapıyoruz.
Ben kendi adıma doğadan güç alıyorum. Zeytinler ve onlara yakın olmak beni ayakta tutuyor. Bu artık bilim insanları tarafından da kabul görüyor ve şehirlerde yaşayanlara ayda bir doğada zaman geçirmeleri öneriliyor. Bir diğer yöntem de "forest bath" yani "orman banyosu" yapmak. Aslında yapılan şey basitçe ormanın içinde yavaşça yürümek veya ormanın içinde bulunmak. Ağaçların ve doğanın gücünü hafife alanlara denemelerini öneririm. Kesinlikle farkı çok net hissedersiniz.
Çok basit bir önerim var. Edremit'e yolunuz düşerse yorgancılar çarşısına giden sokakta yaşlı bir çınar ağacının altında kafe var. Orada oturursanız ne demek istediğimi anlarsınız. Şehrin göbeğinde nefes alabileceğiniz özel noktalardan biridir ve o ağacın altında sıcaktan bunalmazsınız.
Gelelim bakış açısını değiştirmeye...
Bu yazının konusu esasen farklı bir bakış açısıyla zeytinliklere dikilen gözlerin sadece maden ya da enerji şirketlerine ait olmadığını ortaya çıkarmak. Kaçacak tek yerimiz ormanları, koruları veya bahçeleri de para hırsı uğruna katledenleri ifşa etmek!
Edremit Körfezi bana göre Türkiye'nin Toscana'sı olarak nitelendireceğim bir yer ve kendine has güzellikleri bünyesinde barındırıyor. 1980'li yıllarda gayet kendi halinde hem de çok keyifli, temiz, sakin bu bölge, 2000'li yılların başından itibaren dikkat çekmeye başladı. Eskiden Ayvalık'ın üç girişinden sonuncusunu geçtiğinizde öyle bir zeytin görüntüsü olurdu ki kendinizi zeytin denizinde ilerliyormuş gibi hissederdiniz. Hele Keremköy, Pelitköy yokuşlarından geçerken yeşil renk banyosu yapardı gözleriniz. Sonra ne oldu?! Önce yollar genişletilecek dendi ve zeytinlikler istimlak edilip kesilmeye başlandı. Neden? "Kamu yararı" için! Yollar genişleyince her yere evler, pardon villalar, dikilmeye başlandı; o canım zeytinlikler yerini sevimsiz, yılın sadece 1 bilemedin 2 ayı kullanılacak binalara bıraktı. İşin trajikomik kısmı ise bazı sitelerin reklamlarında "nefes" kelimesinin olmasıydı... Halbuki gün içinde oksijen ve temiz hava üreten ağaçtır, beton yığınları değil!...
Aşağıdaki fotoğraflar Karaağaç'a bağlı Artur adlı siteye giden yol üstünde çekildi. Yolun iki tarafı da zeytinlik iken, eski bir milletvekilinin para hırsı yüzünden beton yığını haline getirilmiş! Zeytinlik olan tarafın da her an imara açılabileceği söyleniyor...
Seçimler bitti, ülkede taş üstünde taş kalmadı, yer yerinden oynadı. Seçimi kazananlar kazanmayanlara şiddetle (!) nispet yaptı. Sonuç olarak geçmiş oldu. Bu esnada güzel ülkemizde hayvanlara, çocuklara, kadınlara zulmedildi; belki de şu anda bile ediliyor ve biz sosyal medyada bağırmak dışında pek de birşey yapamıyoruz... Tablo çok üzücü ve umudumuzu korumamızı zorluyor... Ama yılmadan yola devam ediyoruz. Hayatı normale döndürebilmek için elimizden geleni fazlasıyla yapıyoruz.
Ben kendi adıma doğadan güç alıyorum. Zeytinler ve onlara yakın olmak beni ayakta tutuyor. Bu artık bilim insanları tarafından da kabul görüyor ve şehirlerde yaşayanlara ayda bir doğada zaman geçirmeleri öneriliyor. Bir diğer yöntem de "forest bath" yani "orman banyosu" yapmak. Aslında yapılan şey basitçe ormanın içinde yavaşça yürümek veya ormanın içinde bulunmak. Ağaçların ve doğanın gücünü hafife alanlara denemelerini öneririm. Kesinlikle farkı çok net hissedersiniz.
Çok basit bir önerim var. Edremit'e yolunuz düşerse yorgancılar çarşısına giden sokakta yaşlı bir çınar ağacının altında kafe var. Orada oturursanız ne demek istediğimi anlarsınız. Şehrin göbeğinde nefes alabileceğiniz özel noktalardan biridir ve o ağacın altında sıcaktan bunalmazsınız.
Gelelim bakış açısını değiştirmeye...
Bu yazının konusu esasen farklı bir bakış açısıyla zeytinliklere dikilen gözlerin sadece maden ya da enerji şirketlerine ait olmadığını ortaya çıkarmak. Kaçacak tek yerimiz ormanları, koruları veya bahçeleri de para hırsı uğruna katledenleri ifşa etmek!
Edremit Körfezi bana göre Türkiye'nin Toscana'sı olarak nitelendireceğim bir yer ve kendine has güzellikleri bünyesinde barındırıyor. 1980'li yıllarda gayet kendi halinde hem de çok keyifli, temiz, sakin bu bölge, 2000'li yılların başından itibaren dikkat çekmeye başladı. Eskiden Ayvalık'ın üç girişinden sonuncusunu geçtiğinizde öyle bir zeytin görüntüsü olurdu ki kendinizi zeytin denizinde ilerliyormuş gibi hissederdiniz. Hele Keremköy, Pelitköy yokuşlarından geçerken yeşil renk banyosu yapardı gözleriniz. Sonra ne oldu?! Önce yollar genişletilecek dendi ve zeytinlikler istimlak edilip kesilmeye başlandı. Neden? "Kamu yararı" için! Yollar genişleyince her yere evler, pardon villalar, dikilmeye başlandı; o canım zeytinlikler yerini sevimsiz, yılın sadece 1 bilemedin 2 ayı kullanılacak binalara bıraktı. İşin trajikomik kısmı ise bazı sitelerin reklamlarında "nefes" kelimesinin olmasıydı... Halbuki gün içinde oksijen ve temiz hava üreten ağaçtır, beton yığınları değil!...
Aşağıdaki fotoğraflar Karaağaç'a bağlı Artur adlı siteye giden yol üstünde çekildi. Yolun iki tarafı da zeytinlik iken, eski bir milletvekilinin para hırsı yüzünden beton yığını haline getirilmiş! Zeytinlik olan tarafın da her an imara açılabileceği söyleniyor...
Bilimselliğe çok değer verdiğim için konuyu bir de şöyle açıklayayım:
- Zeytin ağacı 1000 yıllarca yaşar ve her zaman insanlığa hizmet etmiştir, eğer onu korursak bundan sonra da edecektir. Beton yığınları er ya da geç yıkılmaya mahkumdur.
- Zeytin ağacı gündüzleri yaptığı fotosentez sayesinde havayı temizler. Betonlar ve üzerinde açılan pencereler daha çok ısı yaratır, hele ki inşaat yıkım gibi durumlar varsa etrafa saçılan tozlar nedeniyle havayı kirletir.
- Ağaçlar bulundukları ortamın sıcaklığını birkaç derece düşürürler.
- Zeytin ağacı sadece insanlara değil, doğada yaşayan pek çok canlıya barınak ve gıda sağlar. Beton süreli olarak insanlara barınaktır, ancak gıda değildir.
- Zeytin ağacı yaş aldıkça yerine alışır ve daha sağlam köklenir, daha iyi ürün verir. Beton zamanla eskir, yıpranır ve sahibine de her yıl masraf çıkarır.
Şu an küresel ısınmadan en çok etkilenen ülkelerden biri Türkiye. Bugün termometre 37 derece Santigrad'ı gösterdi. Eğer gelişigüzel ağaçları kesmemiş olsaydık, bu kadar dramatik bir etkilenme olmayacaktı.
Karar sizin sevgili takipçiler! Ya 3 maymunu oynamaya devam edip "görmedik, duymadık, konuşmadık" diyeceğiz ya da hep birlikte ses çıkarıp "inşaat talanı"na dur diyeceğiz.
Saygılarımla.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)